DEĞERLENDİRİLEMEYEN FIRSAT!

Hasan Özduman

AKP 2002 yılında ülkemizin siyasi hayatına girerken hazırladığı parti programında her siyasi parti gibi amaç, vizyon ve misyonunu ortaya koymuştu. Gerek” Giriş” gerekse diğer bölümlerden “Temel hak ve özgürlükler”,” Hukuk ve adalet”, “Demokratikleşme ve sivil toplum”, “Dış politika”, “Ekonomi” ,” Eğitim”,”sağlık” vb. gibi başlıkların içeriğine bakıldığı zaman son derece yenilikçi, çağdaş, dönüştürücü, hayati önemi haiz düşünce ve görüşler görülür. Nitekim AKP ilk iki dönem, yani sekiz yılda, parti programına oldukça uymuş, ekonomide, hukukta, özgürlüklerde, demokratikleşmede büyük  mesafeler kat ederek içte ve dışta takdir toplamıştı. Gerek komşularımızla gerekse Avrupa birliği ve Amerika ile iyi ilişkiler sağlanmış, ülkemizin imajı parlamaya başlamıştı. Olumlu icraatlar gün yüzüne çıktıkça toplumun bir çok kesiminden destek yağmış, oyları gittikçe yükselmiştir. Hizmet hareketi de bu bağlamda 12 eylül 2010 referandumu dahil olmak üzere bir çok seçimde, bu olumlu icraatları ve gidişatı gördüğü ve inandığı için iktidarı desteklemişti. Burada ölçü, ülke refahının yükselmesi, hukukun üstünlüğü, tarafsızlığı ve insan hak ve özgürlüklerle demokrasinin güçlenmesi olmuştur. Ancak üçüncü dönemle birlikte, ki buna ustalık dönemi(!) diyenler de vardır, geçen sekiz yıllık birikim ve kazanımlardan yavaş yavaş sapılmış, kişisel  ve yandaş çıkarlara ağırlık verilmiş, Batı standartları ile entegrasyon askıya alınmış, komşularla problemler artmış, içe kapanan ve iktidarını güçlendiren icraatlara yönelinmiştir. Parti programında “Eğitimde özel sektör teşvik edilerek özendirilecek..” derken , şimdi “çocuklarınızı o okullardan alın, deshanelerine göndermeyin, devletin okulları yeter” deniyor. Oysa 2014- LGS ye müracaat eden  2 milyon küsür öğrenciden 900 bin küsürü, nerede ise yarısı, fen bilimleri testinden, 450 bini de matematik testinden sıfır çekmiştir. Demek ki bu iş tabletle, bedava kitapla, akıllı tahtalarla olmuyor. Dershaneler kapatılınca sonuç daha da vahim olacak. Parti programından alıntılara devam edelim: “Yolsuzluklarla mücadelede, kamu personeli liyakat ve kariyerine göre görevlendirilecek, kamu yönetiminin her alanında şeffaflık ve hesap verme anlayışı hakim kılınacak...” “Hiç bir bireysel ve kurumsal baskı kabul edilemez, bütün uluslararası sözleşmelere uyulacak, hak arama özgürlüğü ve adil yargılama hakkı bütün unsurlarıyla gerçekleştirilecektir. Yargısız bir hukuk düzeni düşünülemez. Devletin hukuku yerine,hukukun devleti anlayışı esas olmalıdır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi hassasiyetle uygulanacaktır. Yasalar, sadece parlamento çoğunluğu değil, toplumun ortak iradesinin ifadesi olacaktır. Hazırlanacak yasa teklifleri, sivil toplum kuruluşlarının değerlendirmeleri alınarak oluşturulacaktır. Yargıç tarafsızlığı ve yargı bağımsızlığı tam olarak sağlanacak, yargıç güvenceleri korunacaktır. Seçim yarışını kazanmak ve iktidara gelmek çoğunluğun iradesini mutlaklaştırmaz. AK Parti ideoloji dayatan veya rant dağıtan bir parti değildir, olmayacaktır. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Siyaset bir rant aracı görüntüsünden kurtarılacaktır. M.vekili ve bakanların yargılanmalarının önündeki anayasal engeller kaldırılacak, dokunulmazlık, tüm kamu görevlilerinin yargılanabilmesinin önündeki engeller ve ayrıcalıklar kalkacak..” Program böyle devam edip gidiyor. Görülüyor ki AKP bu programdan hızla uzaklaşıyor ve otoriterleşiyor. Tek tek örnek vermeye gerek yok. Burada elbetteki içine düştüğü 17 ve 25 aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarından kendilerini kurtarmak ve süreci zamana yaymak amacıyla giriştikleri hukuksuz karşı operasyonların ve kıyımların büyük payı var. 17aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu ve devamı, devletin ilgili kurum ve personelinin rutin icraarları ve hepsi de yasal olduğu halde bunu  hükümete karşı komplo kurmak, hatta devleti yıkmak şeklinde yayarak, sivil bir toplum hareketini günah keçisi yapmışlardır. Ellerinde hiç bir bilgi ve belge olmadığı halde meydanlarda bu camiaya karşı olmadık iftira ve hakaretler yapılarak, yandaş medya ile birlikte bir algı yönetimi oluşturulmuş, başarılı da olunmuş ve halen de devam etmektedir. Başta Başbakan olmak üzere önce mağduru oynadılar, sonra da intikam tehditleri savurdular. İkisi de sokaktaki vatandaş nezdinde prim yaptı ve algı operasyonu iyi yönetildi. Oysa Hizmet camiasının itham edildiği konularla uzaktan yakında bir ilgisi yoktu; o kendi işine ve davasına  bakıyordu. Elbetteki kimin haksız olduğunu ve yanlış yaptığını zaman gösterecek.

AKP, iktidara geldiği günden beri kendisini yoğun ve samimi bir şekilde destekleyen bu geniş Camianın kıymetini bilemedi. Oysa her ikisinin de inanç, düşünce ve amaçları arasında bir fark yoktu ve  zaten on iki sene birlikte ve dayanışma içerisinde çalışmışlardı. AKP siyasi bir parti ve iktidardı; ülkeyi idare ediyordu. Ama Hizmet hareketi de dünyaya yayılan çok güçlü, inançlı, yüksek eğitimli ve fedakar insanlardan oluşan organizeli bir sivil toplum kuruluşuydu. O da bu ülke için çalışıyordu. Ülkemizin zaten böyle insanlara, kadrolara ihtiyacı vardı. Türkiye'nin 93 ülkede büyük elçiliği olduğu halde Camianın 160 ülkede binlerce okulu ve üniversitesi vardı. Bunlar ülkemizin oralardaki temsilcileri ve aynı zamanda lobileri idi. Göndere çekilen bayraklar Türk bayrağıydı ve okunan marş Türk istiklal marşıydı. Verilen kültür Türk kültürü, öğretilen dil Türkçe idi. Zaten dünya olimpiyatları da bunun göstergesiydi ve yeni bir Türkiye'den öte yeni bir dünya kuruluyordu. İktidar, içte ve dışta Camia ile yapacağı iş ve güçbirliği sayesinde, buna TUSKON ve çeşitli yardım derneklerini de dahil edebiliriz, çok daha güzel hizmelere imza atabilir, ülkemizin gücünü ve imajını daha etkin yayabilirdi. Bu tarihi bir şans ve atalarımızın da hayali idi. Ama bu verimli yıllarda öyle yapılmadı. Şahsi çıkarlar ve siyasi mülahazalar ön plana çıkarıldı. Gerçi Hizmet yine Allah'ın izniyle ve milletin desteğiyle, tek başına da kalsa yoluna devam ediyor ve kıyamete kadar da edecektir.  Hangi saiklerle olduğu hala anlaşılamayan bir düşmanlık ve nefret söylemiyle Camia küstürüldü, hatta haksız bir şekilde hedefe kondu. Sadece Camia mı; kendilerinden kabul etmedikleri ve eleştiren herkes düşman ilan edildi. Herhalde Türkiye'de siyaset artık böyle yapılıyor ve pirim de yapıyor. Bu tutumun iktidardan başkasına faydası olmaz; o da otuzlu, kırklı yıllar gibi bir müddet gider ama hep nefretle anılır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.