Geleceğin kısa tarihini yazanlar olmuştur belki kutsayanlar ve köşesini törpüleyenler Truva Atı çalındıkça büyüyen yarınlar
ışığın rengi denizüstü gibidir. değişkenlik her yerde tabularla süslenmiş ve sözünden dönmek kadar yapısal, devrimi sevmek kadar duygusal
yol diye başlayacaktım mektubuma. sahili yanımıza taşıyan kırk aynalı odaları sorgulayan ve sevgiliye ayrılan
venedikli tacir karanlıkları satıyordu. akşam olduğunda satacak hiçbir şeyi kalmamıştı. herkesin karanlığı vardı ve aslında gereksindiği şey çünkülü söz öbekleriydi.
düşlerimizdeki kadar özgür olsak satın alır mıydık karanlığı her akşam başımıza taç eder miydik yastığımızda.
gece koyusu saçlarınla, kuyu karanlık gözlerinde yakalanan kimsesiz bir yolculuğu kentin ayaklarına takıp çıktığın yolculuklar sustuğun yabancılar
yüzünde ne kadar biriktim bilmiyorum. ama omuzlarına yüklediğin sağır öfkelerin bu kenti çiğnediğini anlıyorum.
ezberini bozduğun zaman bu kenti seveceğini umuyorum. dik açılarını oval mürekkeplerle sevincin ceplerine doldurduğun zaman kendine sıktığın kurşunu denizin derinliklerinde hecelerine ayıracaksın.
sevgili dostum büyücü diye bir şey yok. sen gözlerinle ne kadar dağıtırsan sıcak iklimleri o kadar çok üzüm çiçeklenecek gönüllerde ve susmayacak başaklar
kusurlu sözcüklerim olduysa vazgeçtim paşa gönlün benim gibi sürçülisan etmez eminim.
baharın seninle güzel olduğunu unutma
sesini özleyen boşluğu hiç