Bugün değişik bir konu üzerinde sohbet etmek istiyorum.
(Bu arada çok değerli psikiyatristlerimizin sahasına girdiğim için anlayışlarına sığınıyor ve yanlışım varsa düzeltmelerini istirham ediyorum. Elbette benim saham değil biliyorum. Ancak ben bu konuyu değişik şekilde yorumlamak istiyorum.)
Hiç akıl hastanesine gittiniz mi bilmiyorum. Ama tavsiye ederim mutlaka gidin. Oradaki insanları bir inceleyin. Mutlaka o hastaları takip ederken kendinizden bir parçayı orada göreceksiniz. Ama bunu cesaret edip söyleyemezsiniz. Bizimde orada yatanlar gibi özelliklerimiz vardır. Ama onlar bizden biraz daha tahammülsüz oldukları için orada tedavi olmaktadırlar. Bugün hastanede olmayıp dışarıda dolaşan o kadar çok tedavi olması gereken insanlar var ki, belki orada yatan insanlardan daha çok hasta olanlar dışarıda gezmektedirler.
Deliliği araştırırsanız iki tür delilik olduğunu görürsünüz. Modern psikiyatri sadece bir türün üzerinde durmaktadır. Psikiyatrilerin üzerinde durdukları delilik, zihnin mantığın altına düşmesidir. Gerçeklerle baş edemediğimiz zaman, gerçekleri kaldıramadığımız zaman, dayanılmaz olduklarında kendi özel dünyamıza kaçmamız bu deliliğin içine girer. Bu gerçeklerden kaçış, kendi zihnimizi hayvan zihnine dönüştürür. Bu aynı zamanda bilinçsizliğe düşüştür.
Aynı durum başka insanlarda değişik şekilde tezahür eder. Alkol kullananlar alkolikler alkol vasıtasıyla bunu oluşturur. Çok fazla içer ve bilinçsiz bir hale gelir. Eş, aile ve çoluk çocuğunu unutur. Bu durum birkaç saat veya bir zaman sonra geçecek olan geçici bir deliliktir.
Uyuşturucu kullananlar da bu grup içinde mütalaa edilebilir.
İnsanlar gerçeklerden pek çok şekilde kaçmak isterler. İnsanların bir kısmını bu hale diğer insanlar getirir. Yani deli dediğimiz insanlarda deli olmayan diğer insanların payı mutlaka vardır. Delilik en son çaredir. Çaresizliğin düşünüldüğü yerde iki çözüm ortaya çıkar: Ya delilik, yahut intihar. İntihar edebilecek cesareti olmayan insanlar deli olmaya adaydırlar.
Deli olmayan bizler kendimizi bir araştırdığımızda bizim sakladığımız yahut başkalarının bilmesini istemediğimiz kusurlarımız meydana çıkacak olsa, o akıl hastalarının yerinde kimler olmaz ki? Yahut intihar edecek cesareti olanlar kimler olacaktır acaba?
Hiç kimse sütten çıkmış gibi bembeyaz değildir. Herkesin sevilen veya sevilmeyen yanları çoktur. Biz hep insanlara çevremize iyi yanlarımızı anlatırız. Hiçbir zaman diğer yanlarımızı anlatmayız. Anlatmamız da gerekmez. Ama o zaman kendimizi değerlendirip ben ne kadar büyük bir adamım veya insanım diye böbürlenmeye gerek var mı? Zaten senin veya bütün insanların ne kadar kaliteli olup olmadığını bilen bilmektedir. Mutlaka ölüm denen bu gerçekten kim kurtulabildi ki şimdiye kadar. Toprağın altına girdiğimizde kimden neyi saklayabileceğiz.
Gelin gidin bir gün akıl hastalarını ziyarete. Ve oradaki bazı gerçekleri kendi nefsimizde değerlendirelim. Acaba oradaki insanların oraya gitmelerinde benim de payım var mı diye öz eleştiri yapalım. Yahut oraya bizim yüzümüzden gidebilecek olan insanların vebalini nasıl taşırız? Hep kendi rahatlığımız için veya kendi nefsimizi tatmin etmek olmamalıdır yaşamak. Toplum olarak bana- bize düşen hiçbir şey yok mu acaba?
Dışarıda olup ta akıl hastanesine gitmeyip, sağlam olarak gezen insanlar da kendilerini çok fazla şanslı görmemelidirler. Onlar da ellerini başlarının arasına alıp uzun uzun düşünmeli ve bir an önce tedavi olmalıdır.
Değerli akıl hastanesi personeline sabırlar ve hastalarına acil şifalar diliyorum.
Sağlıklı güzel günler ve hayırlı cumalar diliyorum.
Hoşçakalın.
Yaşar KOCA
(Yaşarken Köşe Yazısı)