Aslında bugün farklı bir konuyu yazmak istiyordum; neydi yazmak istediğin şey derseniz, ekonominin gidişatı, ülkemizde bulunan vatandaşlara verilmesi düşünülen vatandaşlık konusuyla ve referandumla ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşacaktım. Zira ekonomik hayat felaket sıkışmış durumda. Suni döviz bozmalarıyla dövizin ateşinin düşmeyeceğini herkes bilmesine rağmen sırf toplum mühendisliği yapmak adına dövizin yükseltilmesinin sadece Türkiye’ye yönelik olduğunun söylenmesi tamamen hikâye. Dünya piyasalarına bakıldığında durumun ne olduğunu daha sağlıklı görme imkânı bulunmakta. Sırf ülke insanını canlı tutmak için üretilen bu tür politikalar fevkalade yanlış politikalar, dövizlerini bozan onca insanın zararlarını kim karşılayacak şimdi? Olay sadece bunula da sınırlı değil, bindiğimiz arabalarda kullandığımız akaryakıttan tutun da bastığımız gazetelere aldığımız kâğıdından boyasına, kalıbından banyosuna herşey dövize endeksli. Dövizin bu yükselişi şunun bunun politikası değil, ekonomideki bozuk gidişatın ürünü olduğunu kabul etmek zorundayız. Bunca sıkıntının yanında birde şu mültecilere vatandaşlık verilmesi konusu fevkalade canımı sıkmakta, bu konuyla ilgili detaylı bir yazı yazacağım ama şimdi bu konuyu kapatıp asıl konumuza geçmek istiyorum.
Herkes işini yapsın, gazeteciler de işlerini yaparken uzman olmadıkları konularda yazmasınlar, dediğim zaman meslektaşlarım bana kızıyorlar ama ben cuma, cumartesi günlerini Ankara yollarında geçirirken burada olup bitenleri tek elimle bilgisayarımı tutarken tek parmağımla da köşe yazısı yazarken AK Parti’de olup bitenleri özetlemiştim. Bizim meslektaşlar da benden bir gün sonra aynı benim yazdıklarımı tekrar etmişler. Ben onların yerinde olsaydım, utancımdan hiç bu konulara girmez, ulusal terörle ilgili yazdığım yazılara veya sürekli Büyükşehirle ilgili yazdığımı yazılara devam ederdim. Gazetecilik olayı anında tespit edip toplumla paylaşmaktır, birisinin yazdığını okuyup ertesi gün aynı şeyleri yazmak değildir… Hele hele konuşurken kendilerinden daha büyük gazeteci olmadığını yazıp çizip, benim gibi imamlıktan gelme birisinin gazetecilik yapmasına tahammül edemeyenlerin düştükleri durumu görünce onların adına üzüldüm.
Gazeteyi kuralı tam dokuz yıl oldu, siz benim bu güne kadar spordan veya dış politikadan yazı yazdığımı gördünüz mü? Göremezsiniz çünkü ben ne dış politika uzmanıyım, ne de sporla ilgili donanımım var. Ama siyaset, ilahiyat, tarih konularında yazarım çünkü o konularda bir hayli birikimim var. Arkadaşlara da tavsiyem uzman olmadıkları konularda yazı yazmaya kalkıp rezil olmasınlar, ya da çekinmeden arasınlar beni, ben onları bilgilendireyim öyle yazsınlar. AK Parti’de yaşananları yazdığım zaman henüz ildeki toplantı başlamamıştı bile ama olacakları bildiğimden tüm olup biteni yazmıştım. Ancak hiç beklemediğim çok ama çok enteresan bir konuyu öğrendiğimde inanın şok oldum, zira yıllarca siyaset yapmış birisi olarak böyle bir şeyi asla beklemezdim.
Gelelim şoke olduğum konuya; AK Parti Genel Merkezi’nin gönderdiği il ve bölge milletvekilleri cumartesi akşamı il yönetiminden bazı isimleri, belediye başkanlarını ve ilçe başkanları ile ilgili olarak görüşmüşler; görüşmede İl Başkanı Muharrem Göksel’den memnun olup olmadıkları yönünde görüş istemişler. Muharrem Göksel’e Vezir Hazretleri’ne destek verdiği için ateş püsküren hatta ve hatta gazetesindeki yazı yazanları da bu minvalde yönlendiren Botokslu Siyasetçimiz ne yapmış biliyor musunuz? Sıkı durun söylüyorum, Vezir Hazretleri ile aynı şeyleri söylemiş, Muharrem Göksel’den memnunuz kalsın demiş. Yani Vezir Hazretleri ile aynı şeyleri söylemiş, elli sene düşünsem böyle birşey olacağı aklımın ucundan geçmezdi. Yıllardır Vezir Hazretleri ile kavga edeceksiniz ardından da O’nunla aynı şeyleri beyan edeceksiniz… Benim için hiç önemli değil, ben Muharrem Başkanı severim kalsın yerinde ama Vezir Hazretleri’ne yakın durduğu için adama yapmadığını koymayan Botokslu Siyasetçi’nin şimdi kalkıp O’nunla aynı şeyleri söylemiş olması şaşılacak bir şey değil mi?
Dünkü gazeteleri okurken baktım ki Botokslu’nun yarı resmi El Ahram gazatasındaki köşe yazarı da O’nun dediklerini tekrar edip, Muharrem gitmesin ama yönetimini değişsin, diyor. Peki bunu neden yapmış derseniz, Vezir Hazretleri’nin son dönemi, şayet Kayınçomla aynı şeyleri söyleyip Muharrem Başkanı gönderirse yerine gelecek adamı kendisinin tespit etme şansı hiç yok, Muharrem Göksel’le pazarlık yapıp, O’na, seni vekil yapalım bana da Vezirin yerini verin, deyip kafasına göre önünü açmaya çalışmıştır ama evdeki hesap çarşıya uyar mı onu önümüzdeki günler gösterecek. Burada en tehlikeli şey nedir bilir misiniz, Muharrem Göksel’i ben takip ediyorum, çaktırmadan Muhacir, Çerkez dayanışması ile bir ekip kurmuş işi onlarla götürüyor. Kertel kafalılarla perde arkasında işler yaptığını çok iyi biliyorum. Kayınçoma birçok konuda kızarım ama Samsun siyasetinde gelinen nokta bu anlamda inanın çok sıkıntılı bir boyutta. Bunu kimse bilmiyor; Kayınçom da yalnız kalmış durumda. İl Başkanı’nın şu veya bu olması hiç önemli değil, Muharrem Göksel’in de gitmesi veya kalması önemli değil, önemli olan zaten var olan ve şehrin bir adım ilerlemesine engel olan mikro milliyetçilik akımının perde arkasından çok sinsice yürütülmesi ve Doğu Karadeniz kökenli insanların siyasette devre dışı bırakılması organizasyonudur. Bu yazdıklarımın altını çizin, önümüzdeki günler çok şeylere gebe… Vezir Hazretleri şehrin on yıllık siyasi geleceğine ipotek koymak üzere, demedi demeyin… Ben diyeceğimi dedim anlayan anlamıştır, kalın sağlıcakla.