Toplumun çıkarları milli menfaattarı kamu yararı söz konusu edildiğinde, hak ve özgürlüğe dair ilkelerin özel koşullarda anlamı olmaz... Bunları söyleyen, hayatı bu şekilde algılayıp yaşayan, kişi, ister siyasetçi, ister tarihçi, ister devrimci, ister cemaatçi, ister milliyetçi, ister şu ya da bu haklı davanın yandaşı olsun, ahlaken özünde faydacıdır.
Bireysel özgürlüğe sıra gelince
Hayata bakışım, tek tek ve her özgürlük arayışına saygılı, insani, hukuki, evrensel değerleri tahrip eden her iktidara karşı tavizsiz olma üzerine kuruludur.
Bu, basit, ama zor bir tercihtir...
Ama demokratik tercih budur...
Bu ülke insanları, gazetelerdeki kalemleri, bu ülkenin muhafazakârları, liberalları,sağcıları solcuları, , farklı düşünceleri, özgürlükten dem vuruyor, demokrasi arıyor, demokrasiyi talep ediyor.
Ama talep tek başına yetmiyor .
Demokrasi talep edenlerin, her şeyden önce usûlün önemini, meşruiyetin anlamını bilmeleri her gerçek özgürlük arayışı ve özgürleşme hamlesinin olmazsa olmazıdır.
Tek taraflı, faydaya endeksli talep yetmez, demokrasiyi tesise, en azından demokratik zihniyeti beslemeye.
Salt kendiniz için istediğiniz özgürlük, sadece kendiniz için istediğiniz demokrasi ise ya ayrıcalıkların ya siyasi-kültürel değerlerin muhafazası için kullanılan işlevsel ve faydacı kalkandan öte bir şey olmaz...
Ve kim olursanız olun tablo değişmez, ister Kemalist, ister dindar, ister solcu, ister muhafazakâr...
Demokrasi ne kurum ne de değer olarak ayrımcı ve ayrıcalıkçı bir zihniyet ve düzenin doğrulayıcısı olabilir.
Demokrasi kuru faydacılığın, biz ve siz ayrımının hâkim olduğu yerlerde yeşermez...
Böyle durumlarda siyaset, öfkeli, gözü dönmüş bir içe kapanma ve korku refleksinin kölesi haline gelir...
Toparlayalım...
Haklı kimlik, doğru politika yoktur...
Haklı ve meşru varoluşlar, talepler, duruşlar vardır...
Her alanda böyledir bu...
Türkiye bu açıdan sert bir zemine, somutçu, faydacı bir siyasi kültüre sahip...
Bugün yaşanılan gösteriyor ki, kimileri bu kültürü derinleştiriyor...
Meşrutiyet meselesini önemsemeyen siyasi, toplumsal yapılar, kalemler, gençler, demokrasi bayrağı ellerinde de olsa, demokrasiyi örselemekten başka iş yapmış olmuyor.
Siz ve biz ayrıcalığı içe dönük kapalı toplumlarda feodel yapılarda veya da ırkçı söylevlerde veya da inanç kültüründe olduğu görülmüştür.
Bugün içinde yaşadığımız toplumun kanaat önderlerinin her gün demokrasiden dem vurmaları haktan özgürlükten konuşmalarının altında görüldüğü kadarıyla bir kutuplaşmanın olduğunu gözlemliyorum.
Sonuç itibariyle siz, biz, onlar, şunlar, bunlar kelime itibar ile de beyinlerde ayrımcılığa giden düşüncenin ürünleri değil mi?
Öncelikle toplum olarak demokrasinin anlamını kavramamız ve önemsememiz gerektiği kanısındayım diye düşünüyorum.
Ha tam da bu sırada içinde bulunduğumuz haftanın 8 Mart dünya kadınlar günü olarak kutlanması gibi. Bilmiyorum ama anlam veremediğim gibi demokrasiyi özümsemiş bireyin 8 Martı kadınlar günü olarak değerlendirilip kutlanmasını da ayrımcılık olarak görüyorum.
Bireyin hak ve özgürlük adına kadın hakları veya da erkek hakkı diye siz- biz düşüncesi ile demokrasiden söz edilemeyeceği gibi. Olsa olsa 8 mart dünya emekçi kadınlar günü olarak anılmasının daha doğru olacağını düşünüyorum .
Türk kadınında demokratik özerkliğe seçme ve seçilme hakkının verildiği 5 aralık 1934 yılının Türk kadınlarımızın demokratik özgürlüğünün birey hakkının verildiği tarih olan 5 aralığı Türk kadınlar günü olarak kutlanmasını önersem çok mu şey istemiş olurum.
Demem o ki bir sosyal hukuk devletinde, demokrasiyi özümsemiş bireylerde siz ve biz kavramı yer almaz.
Selamlar saygılar benden özgür düşünen ve üreten sağlıklı gelecekte siz değerli okurlarımın olsun.