Geçen haftaki yazımın sonunda yeni bir anlayışla kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tek bir ulus esasına dayandığını ve farklı kimlikleri ötekileştirdiğini ve dar bir alana hapsettiğini söylemiştim. Sonuçta ulus devlet temelinde ortaya çıkan bu devlet var olan farklı etnik ve kültürel yapıları yok saymanın ötesinde gayri meşru ilan ettmiştir. Amaç Türk ulusal kimliğine dayalı bir ulus devlet oluşturmaktı.
Devletçe tasarlanmış bu model toplumda geçmiş yılların getirdiği dengeleri alt üst etti. Halka göre devlet yapısı oluşturmak yerine devlete göre halk oluşturma yoluna gidildi. Böylece toplumsal farklılık ve zenginlik kendisini hiçbir biçimde demokratik bir temelde ifade etme imkanı bulamadı.
Devlet farklı olanın yaşam alanını tanımak yerine farklılığı sorun kaynağı olarak görmeyi ya da baskı altına almayı bir politika olarak benimsemiştir. Hal böyle olunca da kendini demokratik olarak ifade edemeyen topluluklar aşırı uçlara ve şiddete yönelmişlerdir. Gerçi ulus devlet yapısı gereği homojenleştiricidir. Eğer ulusa dahil olmayan ya da bunda direnen topluluklar olursa bastırılmasından, yok edilmesinden çekinilmez.
Devletin bu şekilde modelleştirilmesi ve devlete hakim olan bu zihniyet neticesinde tüm topluluklar için nerdeyse devlet üst bir mekanizma olarak korku duyulacak bir kavrama bürünmüştür. Demokratik bir ülkede halk develetinden korkar mı ya da devlet halkından korkar mı? Malesef bu bir gerçektir ve devlet toplumun dışında kalmıştır. Cumhuriyetle birlikte tepeden kurgulanan bir toplum inşa edilmeye çalışılmıştır. Oysa toplumsal dengelerin ve demokratik devletin oluşturulabilmesi için devletin tabandan bütün farklı toplulukları temsil edecek ölçüde kuşatıcı olmasının yolları açılmalıdır.
İşte 2010 da demokratikleşmeyle bu yolları açabiliriz. Türkiye Cumhuriyeti daha gelişmiş daha güçlü olmasının yolu unutttuğu ya da farkında olmadığı tüm zenginliklerini tekrar tarihinde deneyimlemiş bir devlet olarak tekrar herkesin kendisini ifade etmesini, tanıtmasını sağlayacak açılımlara mutlak surette ihtiyaç vardır. Büyük devletler korkularından arınmış kuşatıcı devletlerdir.
Bunun hem geçmişte kendi tarihimizde hemde şimdi örnekleri vardır. Yapılması gereken halkına güvenen bir devlet, devletine güvenen bir halk anlayışının yerleşmesidir. Bunun adı da tam demokrasidir. Bazılarını kıyıda tutarak güçlü bir devlet asla oluşturamazsınız.