Hiç kimse yolda bir doktoru çevirip, nasıl doktor olunabileceğini sormaz. Çünkü bunun yolu bellidir. Ama gazeteci olmak için diploma gerekmediğinden, çoğu zaman tecrübe de aranmadığından, akşamları yaşıtlarını televizyonda haber kovalarken gören pekçok genç "benim onlardan ne eksiğim var" diye düşünüp, "şu işi bir deneyeyim" kararına varır ve uygun adres araştırmaya başlar.
"Ne yapmak istiyorsun" diye sorduğunuzda, yanıt genellikle "ne iş olsa yaparım"dır -ki bu çoğunlukla "hiçbir iş yapamam" anlamına gelir-. Mesela "iyi fotoğraf çekerim," "metin yazarım" diyen çıkmaz ya da Osmanlıca bildiğini söyleyen yoktur. Her "alaylı" gibi, "hele bir girelim, işi çabuk sökeriz" düşüncesindedirler. Arada bir, "bu işin okuluna gitsek bir yararı olur mu" diye soran çıkar. Ama mezunların halini görünce genellikle vazgeçerler.
Can Dündar gazetecilik mesleğini böyle yorumluyor.
Hakkı Yalçın"da
Namuslu bir gazetecinin elinde kalem vardır, silah değil.
Tetikçilik yapmaz! Çok çalışır, az kazanır.
Bırakın ömür buyu kendisine yetecek parası, ayın sonunu getirecek hali bile yoktur.
Masasında yoksulluk papatyaları.
Eşitsizlikten kendi asaletini çıkartır.
Saltanat sayar sefaletini...
Namuslu bir gazetecinin, ruhunu toplumdan alan bir yanı vardır.
Politikacıya yanak uzatmaz, patronların gözdesi değildir.
Hayallerine hamallık yapar, halka omuz verirken.
El değmemiş dostlukları vardır, kimseden korkusu yoktur.
Yüzüne tükürürken haksızlığın
Namuslu gazetecilerin ilahileri vardır, şeytan ıslıkları değil.
İhaleleri yazmazlar; işçiyi, öğretmeni yazarlar.
Ne çocuklara yeter günleri, ne kitaplara.
Her namuslu insanın kalbinde, roman gibi ciltlenir öyküleri.
Adalete kilitlenirken...
Ama bizim gibi ülkelerde gazetecileri satın almak, gazeteleri satın almaktan daha kolaydır ya... O yüzden namuslu gazetecilerin, namussuzlar kadar itibarı da yoktur.
Samsun"da her şey zor. Siyaset yapmak, ticaret yapmak vs. hele hele gazetecilik yapmak. Hele hele günlük bir gazete çıkarmak. En zoru bu olsa gerek. İnsanlar malzemelerden beslenir hala gelmiş Samsun"da. Birbirimizin hata yapmasını bekliyoruz. O zaman konuşulacak mevzu çıkıyor bize. Ben demiştimlerin ardı arkası kesilmiyor. Sanki ben demiştim gücümüze güç katıyor.
Orta Asya"da çocuklar yürümeye başladığı zaman ilk öğrettikleri şey tek ayaküstünde dengede durmakmış. Çocuk dengede nasıl duracağını öğrenerek başlarmış yaşama. Samsun"da dengede durmak da zor. Çünkü her gün dengeler değişiyor. Küçük insanların, küçük hesapları yüzünden sallanıp duruyoruz. Rotasız bir gemi gibi nereye gittiğimiz belli değil.
Ama artık her şey yavaş yavaş üç ayda dengeye oturmaya başladı. Samsun"da taşlar yerine oturuyor. Bazı insanların rahatsızlıkları var tabii. Beslendikleri dengesizliklerden artık beslenemeyecekler. Onlarda ister istemez dengede durmayı öğrenecekler. Hem de DENGE okuya okuya.
Genel yayın yönetmenimizin dediği gibi artık emekleme dönemini atlattık. Günden güne Samsun"un nasıl dengeye girdiğini hep beraber göreceğiz.
Hepinize bol dengeli günler.