DENİZLER KAYNADIĞINDA
Âlemleri halk eden Yaradan, yarattıkları için imtihan salonu hükmündeki bu dünyada, her canlının yaptığı iyilik ya da kötülüğüne karşı, inancımız gereği, gideceğimiz öbür dünyaya varmadan önce, Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde ve Peygamber efendimizin hadis-i şeriflerinde o süreç kısa olarak şöyle tarif edilmiştir; Güneş dürülüp, ışığı söndüğünde, yıldızlar yerlerinden düşüp, dağıldığında, dağlar yürütülüp parçalanarak seraba döndüğünde, denizler ateşe verilip kaynatıldığı zaman, doğurmak üzere olan develeriniz gibi en değerli en sevdiklerinizi terk etmek durumunda kaldığınız zamanda, kıyamet kopacaktır. Sur üflenip, ölü vahşi hayvanların hep birden canlandığında, yağmurların kesilip kuraklıkların kavurucu azabında, kıyamet kopacaktır.
Konu hakkında akılda kalan bazı uyarıcı sözleri zikretmeye çalışsak da konu hakkında âlimlerimiz ve hoca efendilerimizin affına sığınırız.
Okumak için artık zaman kesinlikle yetmiyor. İnternette sörf yaparken bile evrendeki kara deliklerde gezer gibi bulunduğumuz dünyayı bile bir ara unutu veriyoruz.
Kur’an-ı Kerimde ve hadis-i şeriflerde ayrıca binlerce dinî yazılı eserlerde hayatımız, kâinat, kıyamet ve öteki dünya hakkında uzun uzun anlatımlar da zulüm edenlerden, mazlumların zulme uğradıkları her hakkının alınacağı kesinlikle ifade edilmiştir. Hatta boynuzlu koyunun, boynuzsuz koyuna yaptığı zulmün bile hesabı sorulacağı anlatılmaktadır.
O halde şu yalan üç günlük dünyada zulümlerin ne gereği var? Kimileri parti lideri için her türlü inancını duvara asıyor, liderinin haksızlıklarını, yalanlarını, aldatmalarına kulağını neden sağır eder? Haksızlıklar karşısında neden lâl olur? Anlamış değilim. Önümüzde yine genel seçimler var. İki hafta sonunda sandığa gidilecek. Oyumuzu vermeden en az birkaç gün önceden yalnız kalıp, gözlerimizi kapatarak bir tefekkür edilse, umarım isabetli şuurlu, basiretli, hayrlı bir karara varmış oluruz. Herkes kendinden sorumlu olduğuna göre, kim hangi partiye rey verirse versin. Hani bir inancımız var; “nasıl ve kiminle yaşar ve ölürseniz, öyle haşr olacaksınız” ifadesinde açıkça belirtildiği gibi, en temiz partiye oy vermezsek o veballe gider, kıyamette ondan da hesaba çekiliriz diye düşünüyor ve dikkatli olmaya çalışıyorum.
İşe girmelerde, torpillerin çok büyük günahı var. Yapan da yaptıran da aracı olanda günahkârdır. İhalelerde de bu böyledir, rüşvette, gayr-i menkul vurgunlarında, yetim hakkı yemelerde, başkalarını üzmekte, germekte, gasp etmekte, yaralamakta öldürmekte de. Trafikte bile haklar gasp ediliyor. Yazılarda, tez yazımlarında aşırmacılık da öyle. Gıda imalatında, satımında, uyanıklıklar, kayırmacılıklar, hemen her şeyde çok dikkatli olup haramlardan, hak gaspından uzak durmak da çok büyük ecir olduğu hepimizin malumudur.
Vatandaşların vergilendirmelerdeki muhtelif karmaşık haksız vergilerin haktan yana düzeltilmesi, çalışanların, emeklilerin maaş ve diğer sosyal haklarının acı vermekten kurtarılması elzemdir.
Vel hasıl yaşantımızın her deminde, her zerresinde güzel görelim, hazmedelim sabır gösterip, tevazuda bulunup, riyadan, gıybetten, gösterişten, komşumuz aç iken tok olarak yatmaktan, hasta ve kabristan ziyaretlerini ertelemekten uzak duran toplum olur ve neslimizde böyle yetişir umudu ile bu haftaki yazıyı bu duygularla kaleme aldım.
Denizler ateşe verilip kaynatıldığı zaman, artık iş işten geçmiştir. Rabbim tüm insanlığa acıyıp, yanlışlardan azade etsin inşallah.