Her şeyin, başta insanlar olmak üzere tüm canlılara söylediği şeyler vardır. Fıtratları gereği tüm canlılar; hem konuşur, hem de duyar. Kulluk yapmak üzere yaratılan insan ve cinler içindeler canlıların söyledeklerinin bir anlamı vardır. Bu varlıklar da kendi aralarında, eğitim başlığı altında; birbirlerine irşad yaparlar, bildiklerini anlatırlar, ilahi bilgileri de tebliğ ederler. Böylece; hem bilgi transferini gerçekleştirirler, hem de gelecek nesillerin bedel ödemeden yaşamalarını sağlarlar. Yaşanılmış tecrübeler, üretilen bilgiler ve Yaratandan gelen ilahi mesajlar; canlıların bedel ödemeden, huzurlu ve mutlu yaşamalarını sağlamaktadır. Esas olan; bunlara kulak vermek ve dilini bilmektir. Her olayın, her canlının, her kademedeki insanın; diğerlerine söylediklerine kulak verilmesi halinde büyük bir bireysel ve toplumsal rahatlık oluşacaktır.
Hiçbir şey yoktan var olmaz, var olan hiçbir şey de yok olmaz. İslâm düşünce sistemi bu anlayış üzerine inşa edilmiştir. Depremler de kendiliğinden durup, dururken oluşmaz. Bir süreci, bir gelişmesi ve de bir sonucu vardır. Sürecin her kademesinde insanlara ve canlılara söyledikleri vardır ki, canlıların bir kısmından bunun haberlerini aldığımız gibi bilim adamlarının sundukları bilgilerden de öğrenmekteyiz. Deprem sonrasında, çoğu kere insanların birbirlerine, diğer canlıların deprem öncesi son saatlerde, bir takım farklı hareketler yaptığını ve farklı sesler çıkardığını söyledikleri bilinmektedir. İlim adamlarının da gelecekle ilgili deprem uyarısında bulunduklarını bilmeyen yoktur. Deprem sonrasında, bir çok anekdot; ikili veya çoklu sohbetlerin konusu haline gelmektedir. Konuşa konuşa, söyleye söyleye, bağıra bağıra, çağıra çağıra deprem geldi ama bu sese kimse de kulak vermedi cümlelerini deprem sonrasında çokça duyarız.
"Biz demiştik ama önlem alınmadı" gibi cümlelerle deprem sonrasında suçlu aramak veya adres göstermeye çalışmak sadece tatmin olmaktır. Böylesi bir durum; doğru bir tavır ve sağlıklı yaklaşım değildir. İlim adamlarından da bu tür söylemler duyulmaktadır. Akademik çalışma için bu tespitler önem arz etmekle birlikte, doğru bir tespitte bulunmuş olsalar dahi, bunun üzerinden adres göstermek asla doğru değildir. Zira, işaret ettikleri konunun pratik bir sonucu neredeyse yok gibidir. Bugün itibariyle; güncel bir değerlendirme konusu olarak, on ilimizde meydana gelen deprem için, önceden uyarılmayı dikkate alarak, yapılması gereken ne vardır da yapılmamıştır sorusunu sormak gerekir. Büyük bir çoğrafyada bulunan on ilimizin bulundukları alanları tamamen boşaltıp, başka bir yere taşınamayacağını ilkokul düzeyinde çocuklar bile bilecektir. Öyleyse; depremin dilini anlamak, söylediklerini duymak, ortaya çıkardığı sonuçları doğru okumak gerekmektedir.
İlâhın takdirine beşerin/kulun itirazı olamaz. Kul; üzerine düşeni yapar, sonra da tevekkül eder. Kulun tedbiri İlâhın takdirini bozamaz ama tedbirsizlik de İlâha fatura edilemez. Kainatın da bir fıtratı vardır, dünya; Kainatın fıtrat düzenine göre şekillenir. Bu ilahi düzen fıtratına göre devam ederken, imtihan için yaratılan insanın üzülmesine neden olan bazı sonuçlar da ortaya çıkacaktır. Ortaya çıkan sonuçlarda kulun iradesini aşanlar, kullar için ahirette fazilet sermayesidir. Beşerin iradesi kapsamında olanlar ise, kendi elleriyle yaptıklarının sonucudur ki, hem dünya hem ahirette bedeli vardır. İrade dışında oluşan deprem nedeniyle meydana gelen tüm olumsuzluklar, kullar için; ahirette fazilet sermayesi, cennet beraati olacaktır. Cennet; dünyada çekilen acılardan çok çok kıymetli ve değerlidir.
Müsibetlerin; azgınlık, sapıklık, fasıklık sonucu geldiği Kur'ani bir hakikattir. Tüm helâklar; zulüm ve ihanet, inkâr ve asilik nedeniyle olmuştur. Ancak; ortaya çıkan olumsuzlukların hepsine müsibet demek doğru değildir. Bir takım fiziki kurallar ve kainatın fıtrat düzeni gereği ortaya çıkan sonuçlar için, bunlar insanlara zarar vermiş olsa da müsibet denemez. Müsibet olarak kabul edilen olumsuzluklar; inkâra karşı ceza, günaha karşı ikaz, masum için de rahmettir. İlahi irade sonucu meydana gelen olaylara; beşeri bakışla yorum getirmek, İlahi muratla örtüşmez. Yaşanan deprem felaketini, zina ve zulüm gerekçesiyle izâh etmeye çalışmak; sığ bir değerlerdirme, hamasi bir bakış, ucuz bir kahramanlıktır. Bu gibi yorumlar; olayları yorumlama becerisi olmayıp, rüzgara göre yelken açma gayretinde olanların söylemidir.
Deprem; fiziki bir durumdur ve kainat fıtratının yaşam düzeninin bir sonucudur. Depremin sonuçları hakkında bir şey söylenecekse, bu; binaların yapımında hata olup olmadığı konusu olmalıdır. Depremin dili tercüme edildiğinde; nedenleri jeolojik ve fizyolojik, sonuçlarının bir kısmı; insan iradesinin yanlış kullanılmasından kaynaklanan olumsuzluklardır. Topluca, genel bir değerlendirme yapılacaksa; Allahın izni olmadan yaprak bile oynayamaz. Sonucu olumsuz olarak görülenler de dahil, olayları gerçek yüzü bilinemez, Allah’ın olaylardaki muradının ne olduğunu Peygamberler dahi bilemez. Depremin dilini de; her şeyde bir hayır vardır diye tercüme etmek en doğru tercüme olacaktır.