Sevgili okurlarım biliyor musunuz son zamanlarda AKP hükümeti Gökhan Marım"ında kaleme aldığı gibi nerede bir dere görse hemen paçaları sıvayıp Hidro Elektrik Santrali kurmaya başlıyorlar. Hatta kimi saman dereleri göremeden paçaları sıvıyorlar ve HES (Hidro Elektrik Santrali) yapmak için fizibilite çalışmaları başlatıyorlar. Maşallahları var. Elektrik açığını kapatmak konusunda ve elektrikte dışa bağımlı kalmamak için ve de elektriği kamulaştırmak için hiçbir dereyi boş geçmiyorlar hepsinden de elektrik üretmek adına HES"ler (Termik Santraller) kurmaya çalışıyorlar. HES"leri kurup, Termik Santralleri kurup, Mobil Santralleri kurup TEDAŞ"a bağlı şirketlerin özelleştirilmesinin önünü kapatıyorlar(!). Sendika Org"da bir yazı okudum. Son zamanlarda Samsun"un en çok sıkıntı çektiği konuyla ilgili. Samsun"un ilçelerinde konuşlanrılmak için son sürat çalışılan Termik Santraller ve Mobil Santraller için verilen mücadeleye tamda çuk oturan bir yazı. Yazıda bakın neler anlatılıyor. Santraller adına derdi olan yanlızca Samsun değilmiş demek ki!. Sendika Org sitesinde yazısını okuduğum Gökhan Marım"ın, yazısında şunları ifade ediyor.
Şu an neredeyse tüm Türkiye"nin derelerinde inşaat var.
Ne mi yapılıyor?
Nehir tipi hidroelektrik santraller.
Yani derede akan suyu çeviriyorlar sonra suyu uygun bir yükseklik sağlanacak yere kadar tünel ya da açık kanal ile taşıyorlar. Sonra da suyu oradan, potansiyel enerjisini elektrik enerjisine çevirecek biçimde santral binasına gönderiyorlar. Peki, bu nehir tipi santralleri kimler yapıyor? 2003 yılında çıkarılmış bir yönetmelikle özel sektör. Yani Türkiye"nin tüm dereleri, 2003 yılından bu yana özel şirketlerle yapılan su kullanım hakkı anlaşması ile satılıyor. 26 Haziran 2003 tarihli ve 25150 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan Elektrik Piyasasında Üretim Faaliyetinde Bulunmak Üzere Su Kullanım Hakkı Anlaşması İmzalanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik ile derelerdeki su kullanım hakkı özel şirketlere devrediliyor. Böylece yaklaşık olarak 2000 hidroelektrik santral projesinin özel sektör tarafından yapımı planlanıyor.
Dikkat edilirse; hemen her gün özellikle Karadeniz Bölgesi"nde yapılmaya başlanan HES"ler ile ilgili haberler basında yer alıyor. Bazen bir çevre örgütünün açıklamaları yer buluyor basında; bazen yöre insanının kitlesel eylemi ekranlara yansıyor. Dere halkları platform kurmaya çalışıyor, bazı yerlerde davalara açılıyor bazı yerlerde kitlesel eylemler düzenleniyor. Açılan davalar sonucunda inşaatı durdurulan birkaç HES dışında süreç işlemeye devam ediyor. Açıkçası bir bütün olarak kimse ne yapacağını bilmiyor; merkezi-politik bir programdan söz etmek ise imkânsız. Türkiye hidroelektrik potansiyelinin sadece yüzde 30"lar mertebesinde kullanabiliyor. Hidroelektriğin Türkiye"deki gelişimi incelendiğinde ise görülen şudur: 1989"larda Türkiye"nin toplam elektrik ihtiyacının yüzde 60"ı hidroelektrikten sağlanırken, bugün bu oran yüzde 27"ye gerilemiştir. Şu an da Türkiye"nin enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 43"i doğalgazdan, yüzde 27"si hidroelektrikten, yüzde 26"si kömürden, geri kalan yüzde 4"lük bölüm ise fuel oil"den karşılanmaktadır. 1995 yılından bu yana doğalgazdan enerji üretimi yüzde 15 artmıştır. Yani, Türkiye"nin enerji üretimi doğalgaza bağımlı haldedir. Türkiye"de hidroelektrik potansiyelin geliştirilmesi, doğalgazın yarattığı bağımlılığa son verilmesi ve nükleer enerjiye ihtiyaç duyulmaması açısından gereklidir. Çünkü hidroelektrik enerji kaynağı, doğal kaynaktır ve fiyatı, petrol ve doğalgazdan bağımsızdır. Hidroelektrik enerji kaynağı yenilenebilir enerji kaynağıdır; doğaya en az zarar veren enerji kaynaklarındandır.
Ancak Türkiye"de, özellikle de Karadeniz Bölgesi"nde yapılmaya çalışılan, hafriyatların dere yataklarına döküldüğü, yok yere binlerce ağacın katledildiği, dere sularının tamamen kesildiği hidroelektrik santrallere, yenilenebilir enerji kaynağı demek pek mümkün değildir. Dere sularının satışa çıkarıldığı bu santraller vasıtasıyla doğal kaynaklar halkın yararına kullanılıyor demek ise imkânsızdır.
Şimdi düşünelim: Yıllar boyu tarlanızda, bağınızda, bahçenizde kullandığınız derenin suyu bir gün kesiliyor. Çünkü sizin kullandığınız su, Su Kullanım Anlaşması ile bir özel firmaya satılmış. Bu yapılırken, ne size sorulmuş ne de sizden izin alınmış. Özel sektörün nehir tipi santrallere ilgisi her geçen gün artıyor. Çünkü çok iyi biliniyor ki enerjiye gerekli ve yeterli yatırım yapılmadığı için enerji ihtiyacı her geçen gün artıyor. Dolayısıyla da enerji sektörü, kritik önem arz ediyor.
Firmalar, nehir tipi santrallerde ürettikleri enerjiyi Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş kurumuna satıyor. Yapılan yatırım 89 senede amorti ediliyor. Geri kalan 4041 sene santrallerin getirisi firmaların kar hanesine yazılıyor. Bu nedenle inşaat dışında faaliyet gösteren bazı firmalar da HES işine giriyor. Bu firmalar karı garanti altına almak amacıyla her türlü yol ve yöntem deniyor.
Yöre halkının projeye tepkisi bulunuyor ama bu tepki, yatırım ve istihdam masalı ile azaltılmaya çalışılıyor; HES gelecek işsizlik bitecek! Yapım ve işletme sürecinde bir çeşit koruculuk sistemi yerleştirilmeye çalışılmasının, derelerin yaygınlığı düşünüldüğünde, ne gibi sonuçlara yol açacağı üzerine kafa yormamız gerekiyor. Özellikle Karadeniz"in en ücra köşesinde korucularla karşılaşmak hoş olmasa gerek.
Yöre halkının ise kafası oldukça karışık. Kimin ne söylediği belli değil. Dere platformları alternatif olarak eko-turizmden başka bir şey öneremiyor. Yöre halkı arasında, "bu işi solcular kaşıyor" yönünde görüşler bulunuyor. Bazı sivil toplum kuruluşları, "bu işler yapılacak yapılmasına, bari doğru düzgün yapılsın" diyor. Hükümet ise "su akar Türk bakar, sözünü tersine çevireceğiz" diyerek projeleri savunuyor. Sonuç olarak HES süreci sermayenin lehine işliyor. Peki, HES"lere yönelik başka bir mücadeleyi, bütünlüklü bir mücadeleyi hayata geçirmek, herkesin algısını değiştirecek bir politik hat oluşturmak mümkün mü?
Evet, mümkün. Deneyim de var aslında; Dikmen"de, Mamak"ta, Arızlı"da
Türkiye"deki tüm dereler Dikmen, Mamak, Arızlı olabilir. Mamaklıların barınma hakkı var da İkizderelilerin, Meydancıklıların, Fındıklıların, Munzurluların
su hakkı, enerji hakkı, çevre hakkı yok mu? Dere halkları, taleplerini hak temelli geliştirebilir. Yüzyıllardır yatağında akan derede onların da su alma hakkı var; o sudan elde edilen enerjide onların da hakkı var. Ama bu haklarını alabilmeleri için merkezi ve politik bir hattın örülmesi gerekmektedir ki bunun ilk adımı Su Hakkı Büroları kurularak atılabilir.
Yani, HES süreci çok geç olmadan Su Hakkı Bürolarını bekliyor. İşte sevgili okurlarımız aman dikkat edin köyde kentte derelerinize dikat edin el oğlu bulduğu dereleri hemen doldurup HES yapmaya çalışıyor. Korkarım ileride koyunların büyükbaş hayvanların kana kana su içecekleri derelerde kalmayacak memlekette. AKP hükümeti hepsini de babalar gibi HES"lendirecek yada Termik Santrallendirecek. Aman kimse duymasın yerin kulağı vardır. Saygılarımla
.!