Millet; devleti oluşturur, devlet de millete hizmet eder. Kurumsal yapısı güçlü olan bir devletin, milletine hizmet etme fonksiyonları da çok güçlüdür. Devletin ahlakı; kural ve kurumlarıdır. Milletin ahlakı; vicdan ve merhametidir. Adaletli yaklaşım devletin, hak üzere yaşam milletin yöntemidir. Böyle olan devlet ve millet birbirini tamamlamaktadır. Hem dışarıda etkili, hem de içeride güçlü olur. Söz konusu özelliklerle tanınmış olan milletimiz; bu nedenle tüm dünyada adından bahsettirmektedir. Devletimiz de güçlüdür. Tarihi derinlik ve zenginliklere sahip devletimizin bu özelliği; günümüzde de adından söz ettirmektedir. Zaman zaman hainler ve zalimler devletimiz üzerinde hesaplar yapmış olsalar da, milletimizin sağ duyusu onları yerle yeksan etmektedir.
Devlet-Millet dayanışma, kaynaşma ve hizmet sunma pratiğini; son yaşadığımız deprem sürecinde, iliklerimize kadar gördük, yaşadık ve hissettik. Her ne kadar itirazi sesler çıkmışsa da, bu sesler temel bir karşı duruştan ziyade, can havliyle söylenmiş sözler olarak görülmektedir. Elbette, her zaman ve her yerde; hainler ve zalimler vardır ama onlar bu yazımızın konusu değildir. Böylesi acılardan beslenmeye çalışan, hatta bu durumu hırsızlık pratiklerine yöntem kabul edenleri insandan saymadığımız için bu köşede onlardan hiç söz etmeyiz. Çok azınlıkta olan bu yaratıklara hayvan demek bile, hayvanın yaratılış fıtratına uygun düşmeyeceği için onları hiç gündeme bile almıyoruz. Seksenaltı milyon ülke insanımızın neredeyse tamamı deprem acısını iliklerine kadar hissetmiş, konuyu anlama ve kavrama seviyesine gelemeyen çocuklar bile kumbaralarını depremzedelere yardım için anne-babasına teslim etmiştir.
Gördüklerimizden ve dinlediklerimizden hareketle, devletimizin çok yüksek bir sorumluluk ve duyarlılıkla vatandaşına koştuğunu anlıyoruz. Böylesi devasâ sonuçları ortaya çıkan bir olumsuzlukla uğraşmanın ve üstesinden gelmenin kolay olmadığını herkes bilmektedir. Ülkemiz fay hattında olsa bile, böylesi soruçları önceden hesaba katarak düşünmek insani ve islami bakışımızı zorlamaktadır. Bir insanın ölümünü tüm insanların ölümüyle izâh eden bir dinin müntesipleri, binlerce insanın bir anda öleceği hakikatini kabullenmekte zorlanmaktadır. Bunun için de, ölme planına göre değil, yaşama programına göre hesaplar yapılmaktadır. Daha çok yaşayan insanlara, ya da insanların rahat yaşamasına dönük plan ve programlar, proje ve sistemleşmeler oluşturulmaktadır. Şu anda diğer bölgelerde de benzer etkide depdem olacağı bilim adamları tarafından söylense de, hiç kimse evini/ocağını bu nedenle terk etmemektedir. Esas olan yaşamak, istisna görülen ise; böylesi kitlesel sonucu olacak ölümleri hesaba katmaktır.
Toplum içinde yaşayan, sosyal hayatın hücrelerine vakıf, medya alanında tecrübesi olan bir ilâhiyatçı olarak bile; böylesi devasa sonuçları oluşacak bir deprem için politika üretmenin zor olduğunu düşünmekteyiz. Belki yakın bir zamanda, belki uzun zaman sonra oluşabilecek bir depremi dikkatlere sunarak, insanlara; "bölgenizi değişin, evinizden çıkın" demek zordur, söylense bile dikkate alınması daha da zordur. Ölümün, tayin edilmiş bir ilahi takdir olduğunu kabul etmekle birlikte; mutlaka tedbirlerin alınmasının gereğine inanıyoruz. Ama, tüm bunlara rağmen; bu tür kitlesel sonuçlu hadiselere yaşanmadan önlem alınamamaktadır onu da tecrübelerle görmekteyiz. Devlet olarak; hukuksal ve kanun koyarak, alınacak tedbirlere de, herkesin itibar ettiğini bilmekteyiz. Yaşanan olumsuzluklardan çıkarılacak dersler, tedbirlerin alınmasını zorunlu kılacak, alınacak hukuksal tedbirlere de milletimiz canu gönülden uyacaktır.
Depremzedelere yardım konusunda; Devlet-Millet ele ele vermiştir. Devletin tüm kurumları ve başta sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, tüm devlet yetkilileri sürece müdahil olmuşlardır. Çok güzel planlama yapıldığını ve böylesi büyük bir olaya çok kısa zamanda çözüm üretecek düzenlemeler oluşturduğunu müşahede etmekteyiz. 99 depreminin tüm tecrübeleri, pratik çalışmalara ve planlamalara yansıtılmıştır. Her ilin valisine bir sorumluluk bölgesi verelmesi, her ile koordinatör bir bakan görevlendirilmesi; olabilecek en isabetli idari tasarruf olmuştur. Örneğin; Samsun valimiz Sayın Zülkif Dağlı bey Elbistana görevlendirilmiş, il müftümüz Seyfullah Çakır hocamız da aynı bölgede hizmet yapmıştır. Kurum ve kuruluşlarımız, planlı ve organize bir biçimde, deprem bölgesinde görev üstlenmiştir. Sayın valimizin ne kadar gayretle hizmet ettiğini bölgeye gidip-gelenlerden duymaktayız. Sayın müftümüzün personeliyle birlikte gece gündüz uyumadan cenaze hizmeti verdiklerini çok yakından takip ettiğimiz için biliyoruz. Samsun ekibi; valisi, müftüsü, siyasetçisi, idarecileri ve sivil toplum kuruluşlarıyla çok güzel bir sınav vermiş, devletin sesini millete duyurmuştur. Diğer illerin sorumluları da, farklı bölgelerde aynı hizmeti yapmıştır.
Başta Sayın Valimize, İl Müftümüze ve İlimizin hizmetini bölgeye başarıyla taşıyan ve sunan tüm ekiplere; şükranlarımızı ve minnetlerimizi sunarız. Umre vesilesiyle Mekkede bulunduğumuz bu günlerde, dünyanın gündeminin de ülkemizdeki deprem olduğunu ve milletimizin bu süreci, devlet-millet dayanışmasıyla sorunsuz yürüttüğünü ve bunun dünyadan gıbta ile takip edildiğini daha yakından fark etmekteyiz. Dilini bilmediğimiz ama aynı inancı paylaştığımız için ortak değer Kâbede buluştuğumuz tüm dünya müslümanlarından; bunu duymanın gururunu yaşadık. Tüm dünya Müslümanları, milletimize başsağlığı dilemekte, devletimizi de takdir etmektedir. Mekkeden bu gururu ve duyguyu paylaşmak da bizim vicdani görevimiz olmuştur.