(Geçen Haftadan Devam)
Devlet geleneğimizdeki bu özellikler, görüldüğü gibi çoklukla tarafımızdan planlanmamıştır. Bazıları coğrafyamızın, bazıları ise çevremizi kuşatan sosyo ekonomik şartların bize mirası durumundadır. Ne olursa olsun, bunları iyice tahlile tabi tutup, kültür ve siyaset bahçemizi bu ayrık otlarından temizlemeliyiz. Ha arada gül de varsa onları elbette büyük bir kıskançlıkla korur, sevdiklerimize de takdim ederek hayatımızı güzelleştirmelerinin zevkini tadarız.
Ancak, düşünen beyinler kolaylıkla bulacaktır ki, siyaset ve kültür bağımızı gülden çok ayrık otları istila etmiştir. Türkiye"de İslam Âleminin ve Osmanlı veya bütün Türk devletlerinin geri kalış sebeplerini inceleyen kaç tarihçi vardır? Ben üniversitede lisans tezi olarak Osmanlı Devleti"nin gerilemesinin Sebep ve Amilleri konulu bir çalışma yapmıştım. Bizzat danışman hocam sen ecdada hakaret ediyorsun demişti. Hâlbuki ben Devlet-i Aliyenin yıkılışını araştırıyordum; elbette kusurları araştıracaktım. Kusurumuz olmasa devletimiz yıkılır mıydı?
Bugün bakıyorum aynı tavır Türkiye Cumhuriyeti tarihi ve kurumları için geçerlidir. Ancak bir farkla. Bazıları bazı değerlere toz kondurmazken, bazı değerlere küfretmeyi çağdaşlık veya ilericilik sayıyorlar. Bazıları da karşı değerleri aynı eleme işlemine koyup diğerlerine saldırıyor. Sonunda herkes ayrı ayrı birer pagan ilkelliğiyle tabuları etrafında ördükleri kutsiyet halelerine gözleri kamaşarak bakıyor ve hiçbir şey görmeseler de onlara adeta tapıyorlar. Tabular bir ülkeyi düşman silahlarından daha korkunç bir şekilde berbat ediyor, üstelik düşmana ve silahına karşı hem kendimizi, hem de gelecek nesilleri bilgi ve şuurla doldurup mücadeleye hazırlıyoruz. Hâlbuki tabularımızla kendimize verdiğimiz zararı yıllar geçse bile övmeye berdevam olabiliyoruz.
Osmanlı neden geri kaldı? En önemli cevap ekonomiye önem verilmemesi, bir burjuva, yani işadamı ve esnaf sınıfının doğmasına müsaade edilmemesidir. Bizim imparatorluğumuzda sermaye ya nüfusumuzun yüzde onunu oluşturan Hıristiyan ve Musevilerin elindedir veya parayı iktisadi yollardan kazanmamış ve iktisadi menbalara harcamayacak olan paşaların ve beylerin elindedir. Sabri Fehmi Ülgener"in ifadesiyle bizde sermaye kirli sayılmış ve kirlilere bırakılmıştır. Yani kefere taifesine.
Aynı yanlış kültür Türkiye cumhuriyeti döneminde de sürmüştür. Keşke Atatürk devrimlerin okunu biraz da bu tarafa çevirseydi. Devrilecek gerçek ilkelliklerimizi devirseydi. XX. Yüzyılın başında İngiliz mandası olan Hong Kong bugün o mandaya rağmen Türkiye"den on misli daha fazla kalkınmış olarak Çin"e devredilmiş, hatta Çin"in de kalkınmasına numune-i imtisal olmuştur.
El oğlu böyle hızlı kalkınırken biz, sermayeyi ya yeşil diye ya Yahudi diye veya Rum diye ülkemizden kovmuşuz. Bunları Varlık vergisi rezaletini adı altında yapanlar hala utanmadan hem Atatürkçü, hem de ilerici olduklarını söylüyorlar! Öyle bir ideolojik girdaba düşmüş rejim bekçisi aydınlar var ki, ülkeye ve savundukları değerlere zarar verdiklerini göremiyorlar. Tansu Çiller vaktiyle PTT"nin T"si nin özelleştirmesini veto eden ve ettirenlerin Türkiye"ye verdiği zararı 3040 milyar dolar olarak anlatmıştı. O zaman T"nin fiyatı o kadarmış; Türkiye"nin iç borçları da 18 milyar dolarmış. Yani söz konusu özelleştirme yapılsaydı, iç borçları ödeyeceği gibi üste kalan para ile de gelecekteki büyük yatırımların bir kısmının finansmanı için bütçeye konulur ve vergiler yerli ve yabancı yatırımcıyı Türkiye"ye çekecek kadar aşağı hadlere indirilebilirdi. Sinan Aygün son on yılda ödediğimiz iç borçları iki yıl önce 970 milyar dolar olarak açıklamıştı. Demek ki şimdi o rakam 1 trilyon doları geçmiştir. Bu hesaba göre, Telekom özelleştirmesi yapılsaydı bizim o trilyon dolarımız borca gitmeyecekti. Yatırımlara gitmiş ve vergiler aşağı çekilmiş olacaktı. Kızıl Çin"e giden dünya sermayesinin bir kısmı olsun bu ülkeye gelecekti.
Bütün bunların müsebbipleri, ayrıca bir de 28 Şubat Süreci"nde yerli sermayeyi de yeşil meşil diye ürkütünce, o meşum krizi ülkeye getirdiler. Yukarıda bahsedilen o 970 milyar dolarımızı böyle yok ettiler. Hiç sıkılmadan, teeddüp etmeden bir de kendilerini ilerici diye adlandırmazlar mı?
Şecaat mi arz ediyorlar? Yoksa herkesi kör ve alemi sersem mi sanıyorlar?