Biz siyasetçi değiliz; ancak Kur"an-ı Kerimin siyasetçilere ışık tutmasını sağlamamız gerekmektedir. Kur"an-ı Kerim meselelere tamamen bir siyasi gözlükle bakmaktadır. Bu gözlüğün önündeki sis perdesini aralamak biz din düşünürlerinin görevi olduğuna inanıyorum.
Kur"an-ı Kerimin omurgasını devlet ve sivil toplum örgütü dengesi oluşturmaktadır. Ancak kendini yenileyemeyen din uleması ve akademisyenleri Kur"an terminolojisini 21. yüzyıl bilişim teknolojisine göre geliştiremediğinden sıkıntılar yaşanmaktadır.
Kur"an-ı Kerimi sadece Arapça sözlük kitaplarıyla yorumlamaya kalkışırsak, yerimizde sayarız. Ama Kur"an terminolojisini oluşturarak sözlüklerden de yararlanırsak o zaman çağımızın siyasi gelişmelerine ışık tutacak açıklamaları yakalamış oluruz. Bu çerçevede İslam"ın milliyetçilik anlayışını ve bu pencereden siyasi olaylara nasıl bakılacağını anlatan Kur"an terminolojisini kurmak ve tartışmaya açıp en sağlıklı olanı belirlemek din yetkililerinin görevidir.
İşte bu yazımızda siyasi iradenin çözümlemekte olduğu Güneydoğu olaylarını irdelemiş bulunuyoruz.
Düzenli bir ordu, vurkaç usulü çarpışan silahlı güçlerle uzun süre çarpışmaya dayanamaz; yıpranır. Ne İspanya, ne Fransa ve ne de İngiltere hiçbir devlet, askeri operasyonlarla veya savaş uçaklarının düşman hedeflerini bombardıman etmekle veya sözde yerle bir etmekle asla kesin sonuç alınamaz. Bu işler öyle doldur-boşalt olmaz. Bugün 10 kişi öldürdük, şu gün şu kadar terörist öldürdük demekle olmuyor.
AK Parti'nin seçimden sonra dahi, "siyaset yapsınlar" şeklinde dile getirdiği bakış açısı, PKK'nın da dozunu artırdığı şiddet sarmalıyla "önce teröristleri temizleyelim, sonra Kürt meselesine bakarız" noktasına geri dönüş yaptığı anlaşılıyor.
Siyasî çözüm şart. Tarafların barış masasının çevresine oturması şart ama kim kiminle oturacak? Dağdaki silahlı çete başılarıyla mı? Yoksa onun uzantısı ve silahlı çetelerle bağlantılı çalışan siyasi parti mensuplarıyla mı? İşte bu süreç çok uzun zaman almaktadır. Ülkenin başkentinde, anayasal kurallar çerçevesinde hareket etmek zorunda olan siyasi parti DTP, ayrılıkçı politikalar izleyemez; izlerse o siyasi parti ile barış masası çevresinde oturulamaz. Normalleşme sürecinin tamamlanması gerekmektedir.
Türkiye"nin demokratikleşmesi, bu demokratik süreçte Türkiye Kürtlerinin Kimlik Haklarına kavuşması, bunları güvence altına alacak olan Türkiye"nin AB rotası PKK"nın umuruna mı?
PKK, DTP"nin TBMM çerçevesinde demokratik süreçte bir aktör haline gelmesini, kendisinin devre dışı kalacağı bir gelişme olarak görmek eğiliminde. PKK, Kürt sorununda kendisinin taraf olarak zaman içinde dışlanabileceği hiçbir gelişmeye teşne olmaz.
23 Nisan Bayramında neler oldu?
DTP'liler gözaltına alınan parti yöneticileri ve çalışanlarının serbest bırakılması için Meclis'in inisiyatif almasını istedi.
Gözaltıları protesto eden DTP, başta TBMM olmak üzere yurttaki 23 Nisan törenlerine katılmadı. Anıtkabir, Birinci Meclis ve TBMM'deki kutlama törenlerine katılmadı. Ahmet Türk, protesto nedeninin taş attığı için cezaevinde bulunan çocuklar olduğunu açıkladı. Gerekçesinde:
Londra'da, parlamento'nun etrafında eylemler 7 gün sürdü. Polis bir kere bile müdahale etmedi. Türkiye'de olsa yüzlerce kişi gözaltına alınırdı. Bu çocuklar ne yaptı. Bir şeylere karşı duruşlarını ortaya koydu. Bırakın bu çocuklar dağa değil okula gitsin" dedi.
DTP'nin bulunduğu mekanlarda bulunmayı tercih etmeyen Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları sabah 1. Meclis'te yapılan törenlerle, ardından TBMM'de Meclis Başkanı Köksal Toptan'ın kutlamaları kabul ettiği törene katılacaklar. DTP'ye yönelik hassasiyetlerini Meclis Başkanlığı'na ilettikleri ve bunun kutlamalara yönelik boykot olarak algılanmamasını istedikleri öğrenildi.
Hem devletin başkentinde olacaksın. O ülkenin vatandaşlık haklarından yararlanarak halkın en yüce ve kutsal meclisinin çatısı altında olmaya hak kazanacaksın. Niye devlete karşı dağdaki silahlı çete mensuplarından üç beş tanesinin devletin güvenlik güçleriyle çatışmış ve öldürülmüş diye devleti boykot edeceksin.
Ahmet Türk TBMM Grup toplantısında Kürtçe konuştu. 21 Şubat`ın Dünya anadiller günü olarak kutlandığını belirterek, `Bizim Türkiye`de resmi dilin Türkçe olmasına herhangi bir itirazımız olamaz, ancak yerel yönetim gibi, eğitim alanı gibi, basın yayın alanı gibi, ya da yerel meclisler gibi alanlarda Kürtçe üzerindeki bütün yasakların kalkması ve Anayasal güvenceye bağlanması talebimizin de son derece gerçekçi bir insani talep olduğunun anlaşılmasını istiyoruz diye konuştu.
Kürtçe konuşmasıyla ilgili Meclis Başkanlığı`na bilgi vermemişler. Her kelimesi, ayrılıkçılık kokan bu savunma, siyasi ve askeri yetkilileri harekete geçirmesi gerekmektedir. TBMM Başkanı Toptan, ``Resmi dil Türkçedir. Anayasa ve Siyasi Partiler Kanununda bu hüküm açıktır. Bu tür toplantılarda Türkçe konuşulur dedi.
TBMM Başkanlığı da: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez 3. maddesine göre devletin resmi dili Türkçedir uyarısını yaptı.
AKP yetkilisi Bozdağ, mahkemenin, Anayasa"nın 14"üncü maddesine dayanarak milletvekillerini ifadeye çağırdığını, ancak Türk Ceza Kanunu"nda da diğer kanunlarda da hangi suçların 14"üncü maddenin kapsamına girdiği konusunda açıklık bulunmadığını söyledi.
Meclis Başkanı Toptan da: Polis gelsin kapılarına dayansın, bunlar giderken gazeteciler fotoğraflarını çeksin, televizyonlar bunu göstersin, bu da büyük olay olsun... Böyle bir şey mi bekliyorlar?" dedi.
Cumhuriyet'in kuruluş aşamasından bugüne, kamu binalarının görünen yerlerine: "vatandaş Türkçe konuş" emirleri asıldığı halde, hedefteki vatandaşın, en azından kendi arasındaki konuşmaları Kürtçe yapmış olması, alışılmış yasalara ters düşüyor.
Washington'un kapı komşumuz olduğu günümüzde, sorunu şiddet kullanarak Kürtleri etkisi altına alan PKK"yı devre dışı bırakmak gerekiyor.
Karşımızdaki sorunun çözüm anahtarı siyasettedir; askerî çözüm beklenemez. Mevcut parlamento, devletin resmi konseptine muhalif damarlardan gelen AK Parti ve DTP'yi barındırıyor. Bu durum, anahtarın kilitli kapıları açmak konusunda epey misyon yüklenme potansiyeline sahip olduğunu gösteriyor.
Bütün mesele, Ankara-Diyarbakır arası yıkıcılıkları ortadan kaldırmak... Buradan hareketle söylenebilir ki, her ne kadar, PKK'nın çekirdek kadrosu dahil, bütün militan ve sempatizan kitlesini askeri yöntemler kullanarak ortadan kaldırmak, en azından teorik olarak mümkün görünse de, bu bir "askeri başarı" olarak tarihteki yerini alır; ancak sorunu sadece "öteler", çözmez!
Dökülen kanda hiçbir Kürt ve hiçbir Türk yarar ummadığına göre, bizim kanımız ve bizim coğrafyamız üzerinden karanlık eller parsayı toplamaktadır. O karanlık eller bizi birbirimize düşman ederek varlığını sürdürmektedir. Hrant Dink'lere doğduğu vatan mezar edilmiştir. Orhan Pamuk'lar çok sevdikleri ülkelerini terke zorlanmışlardır.
Siyasî çözümün ağrısız,sancısız ve de kansız olmasını istiyorsak, sağduyu sahibi herkes farketmeli ki, AK Parti'nin ve DTP'nin "milliyetçilik illeti"nin pençesine düşmemesi gerekmektedir. Anahtar cümle Oran Baskın Hoca'nın formüle ettiği çıkışı sahiplenmek gerekir: "Sizi Türk milliyetçiliğine karşı korumak için buradayız ama aynı zamanda sizi Kürt milliyetçiliğine karşı korumak için de buradayız".
Cumhurbaşkanı Gül, Mart ayının son haftasında yaptığı Irak ziyaretinden beri Kürt sorununun çözümünü açık bir şekilde hedef almış durumda. "2009 yılı içerisinde bu sorunun bitirilmesi lazım. Sonra geç olur" diyor.
Gül: Aklı selim emareleri sanki görülmeye başlanmış gibi dedi. Bunu görmeyi hem arzu ettiklerini söyledi, hem de görülmeye başlandığını belirtti.
Kürt meselesinin en önemli, en sarsıcı, en yaralayıcı, en tahammülü güç mesele olduğuna şüphe yoktur. Türkiye, otuzbeş yılı aşkın süre içinde, çok ağır bedeller ödemek zorunda bırakıldı, çok derin acılar yaşadı ve yaşamaktadır. Yılların inkar, ihmal, yok sayma ve adam yerine koymama politikaları, şiddeti körükledi, şiddet arttıkça da mesele karmaşıklaştı. Bütün aciliyet ve ertelenemezlik unsurlarını hesaba katmak zorundayız.
Cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, genelkurmay başkanları, emniyet müdürleri görevde oldukları sırada en şahin, en sertlik yanlısı politik tavırlarıyla bildiğimiz, tanıdığımız politikacı ve askerlerin emekli olduktan sonra özellikle Kürt sorununa ilişkin açıklamaları gülünçtür. Geçmişte başkalarını ihanetle suçladıkları görüşleri emekli olunca söylemeye başlıyorlar. "Bu iş silahla olmaz" cümlesiyle başlayıp en sivil ve demokratik önerileri sıralıyorlar.
DTP de bu anlamda hükümetin adımlarını kolaylaştırıcı adımları atmalı, demokratik açılımlarla demokratik alanda üzerine düşen tarihi sorumluluğu yerine getirmelidir. Devlet organlarının koordinatörü Sayın Cumhurbaşkanı'nın inisiyatif alması çok önemli. Ama yol haritası henüz kamuoyuna açıklanmamış.
Kürt meselesinde siyaset ve devlet kurumları arasında öteden beri bir eşgüdüm yok. Bu konu, "Hükümeti aşar". Devlet ve siyaset arasında bir eşgüdüm yok. Sorumlu mercide olan sivil toplum kuruluşları, siyasiler, aydınlar ve medyanın adım atması gerekiyor. Ana muhalefet lideri Baykal'ın da adım atması lazım.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Kürt açılımı sonucu, DTP, 19 Mayıs sürprizi yaptı;
milletvekilleri Ankara'da Cumhurbaşkanı'nın da yer aldığı bir törende Anıtkabir'e ilk kez çıkarken, DTP'li belediye başkanları da düzenlenen törenlerde tam kadro yerlerini aldı. Başbakan Erdoğan, "PKK'yı terör örgütü ilan etsinler ondan sonra görüşeyim" dediği DTP'ye ilk kez elini uzattı.
Meallerini özetlediğimiz şu âyet-i kerimeler ilgililere ithaf olunur. Muhammed Sûresi: 21-29:
Baş üstüne deyip yapmacıksız tavır! İş başa düştüğünde; Allah'a karşı böyle içten davransalardı daha yerinde olurdu. İş başına gelirseniz ülkede karışıklık çıkarır; birliktelik bağlarını paramparça ede bilirsiniz. Öyleleri Allah'ın gözden çıkardığı; sağırlaştırıp körleştirdiği ve düşünemez kıldığı kişilerdir.
Mefkûre gönüllerde yer etse de gerilerde sinenler... şeytan onları gönüllerinin çektiğiyle fitlemiş, doldurmuştur. Bunun nedeni, Allah'ın yasalaştırdıklarını kötü görenlere: "Uygun bir anda, emrinizde olacağız" demeleridir. Oysa Allah, bilinçaltlarında sakladıklarını kader bilgisiyle bilir. Yoksa kalplerinde bu cihadı savsaklama ikilemi bulunanlar, Allah'ın bilinçaltlarındaki kinlerini açığa vurmayacağını mı sandılar?