Türkiye'de ters giden bir şeyler olduğu zaman hep aynı cümleyi kururaz: "Burası Türkiye". Yani 'olması normaldir' babından... Ve toplumsal bir alışkanlık olarak, yurt dışındaki, insana saygı örneklerini sıralayıveririz. Ne de olsa gurbetçisi bol olan bir memleketteyiz. Hepimizin bir tanıdığı, akrabası, eşi, dostu vardır ya o elin "gavur" memleketlerinde...
Yollar güzeldir, idare harikadır, yeme içme o biçimdir. Hele ki hastaneleri dillere harbiden destandır. Bir yanlışlık yapılsa es kaza, adamlarda çok para var ya, şakır şakır tazminat bile öderler...
Biz bunları ağzı açık ayran budalası gibi dinleyip, kendi memleketimize hayıflanırken, Hollanda Rotterdam'dan bir tanıdığım "ah! ah!" diye iç geçirdi dün. Öyle bir "Aah!" çekti ki bin işit cinsinden!..
Başladım işitmeye...
Arkadaş Akdeniz Anemisi hastalığına yakalanmış. O, ballandıra ballandıra anlatılan gavur hastenelerinde almış tabii soluğu. Oranın vatandaşı ya!.. Tahliller tetkikler derkene, bizim delikanlıya tedavi amaçlı "cholchine" uygun görmüşler. 0.5 mg oranında...
Ancaak!..
Bir yazım yanlışı sonucu 0.5 mg, nasıl olduysa 5.0 mg olarak geçmiş rapora... O çok bilgili, temiz, titiz 'gavur' sağlıkçıları da "la biz hiç bu oranda vermedik bu zıkkımı" deyip uyanmamış. Basmışlar 5.0 mg'ı...
Akdeniz anemisi geçmiş. Geçmiş geçmesine de nefes darlığı, göğüs sancısını miras bırakmış 4.5 mg'lık fazladan verilen cholchine ile.
Tutuşmuş tabi doktorlar ama çaktırmamışlar. Hani reklamlarda "Aslan kaçmış müdürüm- Çaktırma!" var ya, onun gibi işte dil altı bakla misali, iki yıl yan etkiyi gidermek için uğraşmışlar.
Bizim "Burası Türkiye olur"luk çifte vatandaşımız ise, o "muhteşem, hatasız, hatasında tazminat ödeyen" doktorlara tazminat davası açamamış.
Niye mi?
Çünkü yan etki yaratan 4.5 mg'lik ilaç farkının stres ve kızgınlıkla meğer savaşı varmış. Hiç yaramıyormuş stres... Yani "hukuku da hastanesi gibi olur da bir yanlışlığa kurban giderim de hiç kurtulamam" diye yanaşamamış tazminat davasına...
Neyse efendim, iki yıllık bir hastane gel-gitinden sonra şükür kurtulmuş ve doktorlardan kendisine bir mektup gelmiş(Bak işte bu Türkiye'de olmaz!): "Müjdeler olsun, hastalığı atlattınız. Sağlıklısınız, fonlarımızdan yararlanabilirsiniz. Öldüğünüzde organlarınızı bağışlamak ister misiniz?"
Hoppala!..
Adam onlardan tazminat isteyeceğine onlar, ondan organ istiyor!..
Niye?..
E, iki yıl uğraştılar "sağlıklı" olsun diye. Elin "gavuru" kaz gelecek yerden tavuk esirger mi?..
"Hadi bakalım, biz seni önce yanlış ilaç verip hasta ettik, sonra bakım yapıp sağlığına kavuşturduk, e, bunlar için masraf da istemedik bak!.. Ama sen de az insan ol, ver bize organlarını..."
"Oldu, gözlerim doldu!.."
Ya, hakikaten benim de gözlerim doldu.
Yolları pırıl pırılmış, insanları temizmiş, haksızlık yolsuzluğun önü kesilmişmiş, hastaneleri harikaymışmış...
Bırakın bunları bırakın!..
Evimizin bulgurunu toprak kapta pişirelim, Dimyat'ın pirinci kendisinin olsun...
Sevgiyle...