Beşer olan insan, yaratılış fıtratı gereği bir din'e inanmak durumundadır. Tarihi süreçte insanların çok azı hariç hepsi bir şekilde bir din'e inanmışlardır. Ya kaynağı vahiy olan ilahi din, ya da insan aklının inşa ettiği beşeri din; insanların inanç duygularının sitematik kaynağı olmuştur.
Her hangi bir din'e inanmayan gruba "Ateist" denir ki, aslında bu da inanmamaya inanmak anlamında bir inanç sistemidir.
Fıtri bir duygu olan inanmak; her insanda aynı karşılığa sahip değildir. Bu nedenle de; imanın kuvvetli ve zayıf oluşundan bahsedilir. Davranışları şekillendiren imana kuvvetli, duygusal bir seviyede olan ve fiili karşılığı bulunmayana da zayıf iman denir.
İman-amel ilişkisi, İslâm alimlerinin tartışma konuları arasında yer almış, iman artar mı azalır mı, zayıflar mı kuvvetlenir mi kavramları üzerinden de bu tartışmalar yürütülmüştür.
Amel-iman ilişkisi; müslümanın kimliğinin ve duruşunun özetidir. İman; gönül, zihin, kalp gibi görünmeyen iç dünyayı şekillendiren ve ruha etki eden unsurken, amel; organlar üzerinden bedeni davranışları şekillendiren ve günlük yaşamı ifade eden unsurdur. Biri mana dünyasını, diğeri madde dünyasını inşaa eder.
Din söz konusu olduğunda; dindarlık ve din istismarı da kendini gösterir. Toplumsal yapı incelendiğinde; kendini dindar tarif edenlerle, ortalama olarak dini gereklilikleri yerine getirinler ve sadece inanç sahibi olup dini ritüelleri gerçekleştirmeyenler olarak üç ana kategorik grup görülebiler.
Halbuki din; bir yaşam biçimidir. Elbette inanç esasları, yani ruhu şekillendiren yanı vardır ama asl olan da davranışlardır. Peygamberler güzel ahlakı tamamlamak ve düzgün yaşamı göstermek için gönderilmiştir.
Herkesin bir inanç boyutu olduğu için de, doğal olarak insanlar üzerinden en etkin belirleyici unsur din'dir. Menfaat ve çıkarlar, dünyevi kaygılar ve gelecek hesapları; her insanda başeri olarak vardır. Bu duyguların ilahlaşması şirk, ilaha götürmesi ise islamdır.
İnsanın hayatını şekillendirmeyen iman zayıftır. İmanın zayıf olduğu gönüllerde çıkarlar ve hesaplar hayatı yönlendirir. Dünya kaygısı amaç olunca da, bu düşünce yapısında olanlar her değeri ve kutsalı kullanmaktan çekinmezler. Tam da bu noktada; "Din İstismarı" gündeme gelir ki, bu konuda en etkili, geçerli akçe de din'dir. Bunu bilen din bezirgânları hiç tereddüt etmeden menfaat ve çıkarları için din istismarını hayat biçimi hâline getirirler.
Ancak, şöyle de bir hakikat vardır. Allah'ı, Kur'anı, Peygamberi ve kutsalları kendi menfaati için kullananlar, yeni din istismarı yapanlar mutlaka bir gün zemine çakılırlar. Hangi kutsalı kullanmışlarsa oradan yerin dibine geçerler. Balkondan atlayan adamı cesur diye alkışlayanlar, aynı kişi üç saniye sonra yere çakılınca ona akılsız derler.
Din; kendisini sermaye olarak kullananı şamarlar. Dinin hangi unsuru istismar edilmişse kişi oradan çarpılır. Din; inananı yüceltir, istismar edeni alçaltır. Dine hizmet eden itibar görür ve ilahi yardımla yücelir, dini istismar edip, dinden geçenini de aynı din yüksekten aşağıya bırakarak darmadağınık eder. Kur'an okumada isim yapmış güzel sesli insanlardan bu hâli istismar edenlerin toplumsal rezalet yaşadıklarına çok şahit olanlar vardır.
Din; kendisine hizmet edenle, kendisini istismar edeni bilir ve bulur. Hizmet edene huzur sunarken, istismar edeni de rezil eder. Dinden beslenme ile dine hizmet etmenin hem dünyada hem de ahirette mutlak görünen karşılığı vardır.
İnsanların bazıları dini istismar ederek, bazıları da dine karşı söylem geliştirerek, "din"den geçinirler. Ticaretini, siyasetini, sosyal hayatını,idari sorumluluğunu; "Din"den geçinme üzerine inşa eden binlerce insan vardır. %99'u Müslüman olan bir toplumda huzursuzluk varsa, o toplumda din istismarı yüzdesi çok yüksektir.
İnsanların huzur getirmeyen din, istismar edilen din'dir. Kurallarını Yaratanın koyduğu din, insanları mutlu eder. Dini kullananların istismarları nedeniyle, toplumda huzursuzluk varsa, bu durum dinin değil din dalkavuklarının sorunudur ve o toplumun da sonudur.