Dinin anlaşılması üzerine

Yaşar Yeşilyurt

Dinin dışardan bir bakış açısıyla tanımlanması, anlaşılması, mümkün olmayan en önemli sosyal olgulardan bir tanesidir. Çünkü, din tecrübe edilmesi gereken aşkın bir karaktere sahiptir. Teorik olarak kavranması, dini pratikler olarak karşılığı olmaksızın mümkün değildir.

 İnsanların ramazanın gelmesiyle az da olsa tecrübe etmeye çalıştığı İslam ise, gerçekte tam anlamıyla tecrübeye dayanır ki, sırf teorik olarak dışardan bir bakışla dini pratikleri okumanız çok önemli yanlışları da beraberinde getirir. Hatta dinin bununda ötesinde sadece insan davranışlarının bir tezahürü olmasının ötesinde daha deruni, içkin bir anlama sahiptir. Dinin insan hayatının küçük bir bölümüne müdahil olması aslında modern kurgunun bir yanılsamasıdır. İnsanların bugün ramazanın gelmesiyle bu alanın genişletme çabası, ramazan bitince tekrar dünyanın hayhuyuna kendini vermesi tamda söylemeye çalıştığım dinin belirli alanlara, belirli zamanlara hasredilmesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda din sadece rahatlatıcı bir terapi fonksiyonu icra etmektedir. Dinin insana yönelik kavrayıcı ve kapsayıcı rolü ötelenerek tek boyutlu bir yaşama ve anlama biçimine dönüştürülmektedir. Din Aslında, bunda aydınlanmanın temel felsefi varsayımlarından biri, dinin seküler hayattan kovulması ve vicdani bir olgu haline dönüşmesinin çok önemli bir etkisi vardır. Zira fizik ötesi bir alana işret eden din ile aşkın olmayan, seküler, nesnel bir alana işaret eden aydınlanmanın insanı farklı alanlara aittir. Dolayısıyla birleştirici bir rol oynaması gereken din yeni felsefi anlayış gereğince insanın tek bir yönüne seslenmiş dinin derin anlamı ortadan yok edilmeye çalışılmıştır. Aydınlanma her şeyi somutlaştırarak nicelik olarak değerli görmediğinden insanın aşkın arayışını mütekâmil olmaya yönelik çabasını ve arayışını öldürmüş ve böylece insanı karmaşıklıktan sadeliğe götüreceğini ummuştu, ancak insanlar tam tersine daha çok kafası karışmaya başlamıştır.


              Günümüzün modern insanının dini, sadece belirli bir alan hasretmesinin temelinde aslında var oluşçu bir felsefenin ürünü olan kendi kendini var etme dolayısıyla tanrıyı da insan zihnin inşa ettiği bir olgu olarak zaman ve mekâna göre değişen, inşa edilen bir olgu olmasının yattığını söylemek mümkündür. Batıcı aydınlanma bize tanrının sonuçta insan zihninin bir ürünü olduğu fikrini pompalayarak dinin ve tanrının aşkın karakterini dünyevileştirerek, bu dünyada bir tanrı ve bu dünya da bir cennet tasavvur etmişleridir. Ancak İslam"ın tanrısı, zaman ve mekândan münezzeh olduğu için insandan bağımsız bir tanrı, ama insana şah damarından daha yakın ve her gün bir işte olan bir tanrı anlayışıdır. Bu tanrı anlayışı maalesef bugün sadece istenildiğinde yardım umulan ve belirli zamanlarda anılan rahatlatıcı bir mekanizmaya dönüştürülmüştür.

Dinin Arapçada ki anlamlarından, boyun eğmek anlamının daha baskın olduğunu görüyoruz. Bura da insanın tanrı olarak neyin önünde durduğunu ve niçin boyun eğdiğini tespit edip zihinsel olarak inşa ettiği tanrının dinin ön gördüğü tanrıyla açık bir tezat oluşturduğunu bilip ona göre yeniden bir zihinsel algıla inşa etme ve tecrübe etme aşamalarını oluşturması, doğru bir din algılaması için zorunludur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.