DİYANET TEŞKİLATI PROTOKOLDEKİ YERİNİ Mİ GÖZDEN GEÇİRMELİ YOKSA GÖNÜLLERDEKİ YERİNİ Mİ?
Geçtiğimiz günlerde Diyanet İşleri Başkanlığı"nda yapılan değişiklikle ilgili basında farklı görüşler vardı, bu görüşler içerisinde ağırlıklı olanı eski Başkan Bardakoğlu"nun protokoldeki yerini beğenmediği için ayrıldığı yönünde idi. Atatürk döneminde Diyanet İşleri Başkanı"nın protokolde üçüncü sırada iken, şimdi 52. sırada olmasından rahatsızlık duyan Bardakoğlu buna tepki göstermiş ve görevinden ayrılmış. Bana göre bu görüşte doğruluk payı olmakla birlikte asıl neden bu değildir, zira Sayın Bardakoğlu o göreve gelirken de protokoldeki yerini biliyordu, görev yaptığı yedi yıllık süre içerisinde de protokoldeki yerine tıpış, tıpış gidip görevini ifa etti. Buradaki sıkıntı farklı boyutta olduğu kanaatindeyim. Diyanet İşleri Başkanı bir Devlet Bakanına bağlı olarak çalışır ve o Devlet Bakanının emrindedir. Sayın Bardakoğlu Akademisyen olduğundan, siyasetçilerin emrinde olmaktan hoşnut olmayabilir ve bu nedenle de bazı olaylara tepki vermiş olabilir.
Devlet otoritesinin olmadığı yerde çetelerin türemesi ne kadar doğalsa Dini alanda da Devletin boşluğunu cemaatlerin doldurması o kadar doğaldır. İnsanların inanç dünyasındaki eğitimleri, sorumluluklarının bilinci konusunda bilgilendirilmeleri ve Yüce Allah"ın istediği gibi bir kul olabilmenin yollarını anlatmakla mükellef olan kurumların başında Diyanet işleri Başkanlığı gelir, ardından bu konuda eğitim veren İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakülteleri gelir. Bu saydığım kurumların görevlerini hakkıyla yerine getirmediği durumlarda devreye cemaatler girer ve insanların bu konulardaki ihtiyaçlarını ehil olmayan kişiler yönlendirmeye başlarlar. Dilerseniz bu dediklerimizi biraz daha açıp, daha detaylı anlaşılır hale getirelim. Toplumun temel din eğitimini karşılamakla mükellef olan Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev alan İmam, Kuran Kursu Hocası, Vaiz ve Müftüler maaşları karşılığında yapmakla mükellef oldukları görev dışında fazladan mesai yapmazlar, tam aksine bir kısmı kendilerine verilen görevi yapmamak için elinden geleni yapar, kimi namaz kıldırmaya gitmek istemez, kimi çocuklara vermesi gereken eğitimi hakkıyla vermez, kimisi yapacak olduğu vaazla ilgili en ufak bir araştırma yapmaksızın kürsüye çıkar, kimisi de camilerden her hafta para toplayıp, iç etmenin yolunu arar. Peki bu eksikliği gören cemaatler ne yapar derseniz her türlü fedakarlığı yapıp, zamanı olanlar zamanlarından, parası olanlar paralarından, kültürü ve bilgisi olanlar bilgilerinden harcama yaparak toplumun susamış olduğu konularda onlara yardımcı olurlar. Bu insanlar o kadar fedakarane çalışırlar ki gece, gündüz durmaksızın mücadele ederler. Bu konuda ailelerini dahi devreye koyup, insanları evlerine getirip, yedirirler, içirirler, ardından vermek istedikleri mesajları vermek için sohbet edip, gönderirler. Burada üzerinde durulması gereken konu bu insanların hiçbir beklentisi olmadığı halde sırf davalarına hizmet amacı ile bunca fedakarlık yaparken, bu işlerle görevlendirilmiş olup, maaşları Devlet tarafından ödenen insanların en ufak bir fedakarlığa tahammül edememeleridir. Bir din görevlisine deseniz ki sana para ödememek kaydı ile şu kadar öğrenci vereceğiz bunları eğitir misin veya sadece aldığın maaşla yetinmek kaydı ile bir ilçeye gidip, şu kadar öğrenciye şu kadar zaman eğitim verir misin eminim bu işi yapacak hoca çıkar ancak yüz kişiden on tane ancak çıkar. Cemaat mensuplarını kuruş fark vermeksizin ta Dünyanın bir ucuna gönderebiliyorsanız, burada sorgulanması gerekenler cemaat mensupları değil, başkalarıdır. Cemaatlerdeki hiyerarşik yapı kendiliğinden oluşur ve hiçbir cemaat mensubu bir üstünden beklentisi olacak şekilde ona saygıda bulunmaz, ona olan saygısı sadece ve sadece manevi üstünlüğüne gösterdiği saygıdır. Peki bir camii cemaati aynı saygıyı imama göstermiyorsa bunun sorumlusu cemaat midir, yoksa imam mı? Yüce efendimiz Benim Dinimde Ruhbanlık yoktur buyurmasına rağmen, kendisini farklı sınıftan görmek isteyen Din görevlileri var mıdır, yok mudur, bunun kararını siz verin.
Maneviyat dünyamızda bir Cemaatin ağabey hükmündeki ileri geleni bir Din görevlisinden daha fazla önemseniyor ise bu çok ciddi bir sıkıntının işaretidir. Cemaate mensup saf, samimi insanlar dini emirlerin tamamını yerine getirmeye çalışırken, ağabey hükmündeki insanlar aile yaşantılarından, ticaretlerine varıncaya kadar bir çok muamelelerinde İslam"dan eser yoksa bunu da sorgulama görevi Din görevlilerinin değil mi?
Bugün bu ülkede bir Cemaatin lideri Diyanet İşleri Başkanı"ndan daha çok konuşuluyor ve ona olan itibar Diyanet İşleri Başkanı"ndan fazla ise kimse yalandan kendine protokollerde yer aramasın. Atatürk dönemindeki Din adamlarının halkın gönlündeki yeri ile şimdiki Din adamlarının yeri aynı ise tüm bu yazdıklarımı yok saymaya hazırım, ama hiç kimse gerçekleri görmezlikten gelmeye kalkmasın. Diyanet teşkilatı önce insanların gönlündeki yerlerinin ne olduğunu gerçek anlamda tespit etsin, ondan sonra isterse protokolün ilk sırasında yer alsınlar beni ilgilendirmez, beni ilgilendiren Hakkın ve Halkın rızasıdır, gerisi hikaye. Kalın sağlıcakla