DOĞRULARI YAZMAK, KİMSENİN İŞİNE GELMİYOR…
Toplum olarak öyle bir noktaya gelmişiz ki herkes günü kurtarma peşinde. İş adamı aldığı krediyi ödeyebilmek için para bulma derdinde, esnaf vergisini, kirasını, çekini ödeme derdinde, bürokrat bir adım üste çıkabilmek için siyasetçiye yaranma derdinde, gazeteci ise gazetesini çıkarabilmek için lazım olan nakiti bulma derdinde. Bu söylediklerim ne ile oluyor derseniz, hepsinin ucunun paraya dayandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak parayı bulma konusunda herkesin farklı metodu var! Kimisi Banka Müdürü’nden istediği krediyi alabilmek için onun dibinde dolaşırken, kimisi aldığı krediyi ödeyemediği için yeni krediler bulma derdinde. Kimisi de çoktan batmış ama, piyasada kimsenin bunu fark etmemesi için altına lüks arabalar çekip ötede beride dolaşma peşinde. Gazetecilik mesleğinde durum nedir derseniz, Dünyanın en zor mesleklerinden birisi olan bu mesleği yürütmek kadar zor bir iş yoktur. Dünyada hiç bir gazetenin geliri, giderini karşılamaz. Gazeteler bayide ne kadar çok satarlarsa satsınlar, maliyetlerini karşılayamazlar. Zira bugün bizim gibi bir gazetenin, her bir tanesinin maliyeti ‘bir lira’dır ama okura ‘elli kuruşa’ satılır. Aradaki fark özel ve resmi ilanlardan karşılanır. Hükümet bu dönem bazı kurumları aracılığı ile gazeteler üzerinde çok baskı kurdu ve kurmaya da devam ettiği için gazeteler birçok şeyi görmezlikten geliyorlar. Örneğin bir köşe yazarı hiç ilgisi olmadığı halde, yıllarca aleyhinde olduğu bir siyasetçinin, on iki yılda sadece rüşvetle ilgili yaptığı mücadelesini çok büyük bir icraatmış gibi yazması bunun basit bir örneğidir.
Ben açık ve net, hangi Dünya görüşüne sahip olduğumu yazmaktan geriye kalmamakla birlikte, ortada olan bir sorun varsa onu da rahatlıkla yazıyorum. Gazetecilik mesleğinin gereğinin bu olduğunu bir yana bırakalım, insan olmanın, vicdan sahibi olmanın gereği neyse onu yapmak zorundayız. AK Parti iktidarının bu ülkeye yaptığı hizmetleri inkâr etmek nankörlük olur. Hele hele inanç bağlamında yaptıklarını, ayakta alkışlıyorum. Ancak son günlerde ülkemizde yaşanan ekonomik sorunları dile getirmez isek, hem kendimize hem topluma hem de iktidara haksızlık etmiş oluruz. Büyük küçük bir çok işverenin, hatta küçük esnafın dahi, döviz cinsinden borçlandığını hepimiz çok iyi bildiğimiz gibi, aldığımız akaryakıttan tutun da yediğimiz içtiğimiz bir çok şeyin, döviz cinsinden alındığını bilmemize rağmen, son bir ayda neredeyse her şeyin yüzde yirmi beş zamlanmasını bir türlü haber yapmamış olmamız veya köşemizde yazmamış olmamız, içerisinde bulunduğumuz aciz durumun göstergesidir. Sadece gazetelerin üretim maliyetleri, yüzde yirmi beşin üzerinde arttığını söylersek, gerisini siz düşünün. Gazete kağıdı dolar cinsinden alınır, kalıp hakeza aynı şekilde, peki siz hiç bir gazetecinin son günlerde artan döviz fiyatlarının piyasaya nasıl yansıdığını yazdıklarını gördünüz mü? Kimisi Hakan Fidan’dan bahseder, kimisi ortadoğu sorunundan, kimisi eski Bakan’lara yağcılık yapar, kimisi havadan sudan bahsederken bir de nemalanamadıkları kurumlara ‘verip veriştirmenin’ ötesinde hiç bir halt yapmazlar.
Oysa ki bu gazetelerin büyük bir kısmı borç batağındadır. Geçenlerde bir Kamu Görevlisi, “Ağbi bizim kurumda yapılandırması olmayan tek gazetesin”dedi. Biz sadece emlak vergileri ile mahkeme harçlarını yapılandırdık, onun dışında hamdolsun yapılandırmamız yok. Buna rağmen biz kalkıp sıkıntılarımızı yazıyoruz ama, milyon dolar kredi borcu olan gazeteler her şeyin ‘güllük gülistanlık’ olduğunu yazmaları, akıllara durgunluk verecek boyutta ‘fecaat’ değil de nedir? Bugün esnaf sıkıntıda; vergisini, SSK primini, çekini ödeyemiyor, emekli bunalımda, aldığı maaşla geçinemiyor, taşeron işçiler isyanda, aldıkları maaşla hem kira ödeyip hem de geçinmeleri çok zor. Peki bunu bir Allahın kulu neden dillendirmez? Dillendiremez çünkü dillendirdiğinde, aldığı krediler geri çağrılırsa mahvolur veya destek aldığı kurumlar desteklerini çekerlerse yok olurlar!
Dikkat ettiyseniz Cumhurbaşkanı sahalara indi. Peki sizce Cumhurbaşkanı’nın sahalara inmesi doğru mu? Ben asla doğru bulmuyorum. Cumhurbaşkanı; adı üzerinde Cumhurun Başkanıdır. Herkese eşit mesafede durmak zorundadır. Parti lideri gibi çıkıp Kılıçdaroğlu’nu eleştirmesi bana göre fevkalade yanlış bir durumdur. Diyeceksiniz ki bu ülkede muhalefet var mı? Zaten olsaydı, bunu yazma işi bize düşmezdi! Şimdi Süleyman Demirel olacaktı ki ‘ellili yaşlarda’ bakın ne yapıyordu. Sokakları inim inim inleterek, bu yapılanın yasal olmadığını haykırır dururdu ve Cumhurbaşkanı bir daha miting yapamazdı! Bu dediklerimi bu toplumda birçok insan bilir, düşünür hatta fısıltı gazetesi bunu konuşur ama açıkça kimse seslendiremez. Sizin anlayacağınız bunu da konuşmak bize kaldı. Ben şahsen Reisicumhur’un mitingvari konuşmalar yapmasını hiç doğru bulmuyorum. Doğru bulanınız varsa, Allah rızası için yazsın da biz de toplumla paylaşalım. AK Partili olmak, Hükümetin doğru icraatlarını savunmak, ayrı bir şey ama yapılan yanlışları da yazmak ayrı bir şeydir. Rabbim doğruları yazmaktan geri koymasın. Kalın sağlıcakla.