Ayların en hayırlısı ve bereketlisi olan RAMAZAN ayının, bereketi NİSAN yağmuru nun bereketi gibi yağıp duruyor.İFTARIN çoşkusu, SAHUR’un rahmeti gönüllleri çoştururken, GERİYE dönüp bakarak, geçmişlerimizi anmanın, onlarıda, bu şenlikten iştifade ettirmemizin, ömuzlarımıza yüklenmiş İSLAM’I ve İNSAN’I bir borç oldugudur.
İslâm büyüklerinden Salih El-Mersi şöyle bir olayı anlatır. Bir Cuma gecesi saban namazını kılmak için, Camiye gitmek üzere evden çıktım. Yolum üzerinde bir kabristan vardı. Sabah namazına hayli bir vakit vardı, Kendi kendime ,” gün ağarıncaya kadar burada kalıp öyle yola devam ederim” dedim. Orada iki rekat namaz kıldım. O sırada üzerime bi ağırlık çöktü, uyudum.
Uyku halinde iken, kabristanda yatanların hepsinin mezarlarından çıkmış olduğunu gördüm. Üzerlerinde beyaz elbiseler ile halka teşkil edip oturduklarını gördüm. Bir de baktım ki, üzerinde kirli elbise olan bir genç yalnız başına mahzun ve müteessir olarak oturuyor. Halka oluşturan ölülere, üzerleri mendillerle örtülü tabaklar getirildi, tabağını alan sevinçli bir şekilde kabrine dönüyordu.
O mahzun ve üzüntülü gence ise, hiç bir şey gelmemişti. O genç’e “Ey Allah’ın kulu, seni mahzun ve mütessir görüyorum, bu gördüklerim nedir ?” diye sordum. Genç –Ey salih, gelen tabakları gördün mü?. -Evet gördüm, onlar nedir ? -O tabaklar dirilerin, ölülerine gönderdikleri hediyelerdir. Hayatta olanlar, ölüleri için, dua ettiklerinde, sadaka verdiklerinde, CUMA GECESİ gördüğün gibi bu tabaklarla ölülere sunulur.
Ben gördüğün gibi garip bir adamım, Aslen Hindistanlıyım, validemle hac etmek için yola çıkmıştık, Ben Basra’ da vefat ettim. Annem evlendi. Kendi kocası ile meşgul olup, beni unuttu. Beni ne dua ile ne de sadaka vererek anmadı. Sanki ben hiç olmamışım beni hayatından sildi. Bu yüzden gördüğün gibi diğer ölülere hediyeler gelirken, ban burada mahzun kaldım.
Kendisine - Annenin evi nerededir ? diye sordum. –Bana annesinin evini tariff etti. Sabah olup namazımı eda ettikten sonra, tarifi üzerine annesinin bulunduğu kasabaya doğru yol aldım. Bana evi tarif ettiler. Bulup kapıyı çaldım. İçerden bir kadın. -Kim o diye seslendi. Kadına Ben Salih El-Mersiyim dedim. Evden içeri girmeme izin Verdi ve –Seninle konuşmamı kimsenin duymamasını istiyorum dedim ve ona biraz daha yaklaşıp, -Allah sana rahmet etsin, senin bir çocuğun var mı ? dedim. Hayır yoktu dedi.
-Ben, evvelce senin bir çocuğun var mı idi dedim. –Kadın derin bir nefes aldı, sonra
-Evet benim bir çocuğum vardı, genç yaşta vefat etti dedi. Bunun üzerine kendisine mezarlıkta gördüğüm olayı anlattım. Kadın ağladı. Öyle ağladı ki, gözyaşların yanaklarından aktı, Sonra şöyle dedi. –O benim ciğerparem idi, onu karnımda taşıdım, ona süt verdim, kucağımda taşıdım. Bunları söyledikten sonra bana bin dirhem verip, “Bunu sevgili evladım, göz bebeğim için sadaka olarak dağıtmamı rica etti ve Allah’a yemin ederim ki, bundan sonra ömrüm boyunca onu unutmayacağım, her ibadetimin peşinden onun için dualar edip, sadaka da vereceğim dedi. Salih diyor ki; Oradan ayrılıp gittim.Bana verdiği parayı sadaka olarak dağıttım.
Sonra diğer Cuma günü geldiğinde sabah namazını kılmak için aynı kabristana uğradım, iki rekap namaz kıldım. Sonra uyudum. Rüyamda kabristan ehlini ilk gördüğüm halde gördüm. O genci de üzerinde temiz, beyaz bir elbise ile, sevinç içinde gördüm. Genç bana yaklaştı ve dediki. _Ey Salih, Allah (Celle Celalu) bu yaptığın iş için sana çok sevap versin. Hediyeler bana da ulaştı. ,kendisine cuma gününü bilir misin? Diye sordum.-Evet biliriz,kuşlar da Cuma gününü bilirler, o gün kıyamet kopacağı için korkularından selamet dilerler dedi.