Aklıma gelip de başıma gelmeyen veya tersi çıkan neredeyse hiç olmadı. Zaman zaman şehirdeki bazı kişilerle ilgili aklıma gelen fikirlerin daha sonra gerçek olduğunu görünce inanın şaşırıp kalıyorum. Örneğin yıllardır kafamdaki yeri paralelci olarak tasarladığım ama bir türlü belgesine ulaşamadığım bazı kişilerle ilgili daha sonra ortaya çıkan belge ve bilgileri görünce demekki doğru düşünmüşüm diyorum. Dün sabah evden çıktığımda ilk işim matbaada arıza yapan yazıcımızla ilgili çözüm üretmek üzere bu işleri yapan arkadaşlara uğramaktı. Evden çıkmadan daha önce yazıcılarımızı aldığımız iş yerinin sahibini aradım, işi bıraktığını ama yanında çalışan arkadaşının işe devam ettiğini, onunla sorunumu çözebileceğimi söyleyince o arkadaşın telefonunu alıp arkadaşı aradım. Arkadaş işyerini tarif etti, ben de yazlıktan yola koyulup ilk önce inşaata oradan da arkadaşın işyerine gelmek üzere yola koyuldum. İnşaatta komşum olan eski bir dostumla biraz takıldıktan sonra şehre geldim.
Arkadaşın işyeri Irmak Caddesi(Cumhurİyet)’nde Süer Apartmanındaymış. Arabaya yer bulup park ederken öğlen ezanının okunduğunu duyunca Süer Apartmanı’ndaki mescide gidip orada öğlen namazını kılayım dedim. Mescide gidince sadece bir kişinin namaz kıldığını görünce herhalde imamdır dedim. Ama adam namazın sünnetini kıldıktan sonra ayağa kalkıp kamet getirmeye başlayınca “acaba imam başka yerdemi de adam kamet ediyor” diye baktım ama ortalıkta ikimizden başka kimse olmadığından, adam eliyle namazı kıldır diye işaret edince giydim cübbeyi namazı beraber kıldık. Namazdan sonra camii görevlileri ile ilgili müftülük talimatlarının asıldığı köşede İmamın izinli olduğunu görünce Müftü Efendiyi aramadım. Yoksa Müftü Efendiyi arayıp “Hocam bir vakitlik namaz kıldırma paramı isterim” diyecektim ama imam izinli olunca yapacak bir şey yoktu.
Namazdan çıkıp yan taraftaki bina girişinden arkadaşın işyerine gitmek üzere asansöre binecekken gözüme Şenocak Hukuk Bürosu tabelası takıldı. Tam asansöre binecekken gideceğim işyerinin sahibini tekrar arayıp kaçıncı kata çıkacağımı sorunca, ağabey orası değil öbür taraftaki bina kapısı oraya gel deyince binanın diğer girişinden geçip arkadaşın işyerine gittim. Allah var o binaya ömrümde ilk girişim, demek ki hiç işim olmamış orada. Arkadaşa ilk sualim hukukçu komşusu ile tanışıp tanışmadığı oldu. Arkadaş gayet samimi bir ifadeyle ne dese iyi; “Ağabey şahsen hiç tanımam ama bir kaç kez para sayma makinası bozuldu bana yolladı yaptım. Aklıma, acaba bir avukatın para sayma makinası ile ne işi olur? sorusu çok geldi. Zira avukatlara gelen paraların miktarı bellidir. Para makinası alacak kadar parayla ne işleri olur diye düşünmüştüm. Ama FETÖ operasyonlarında arkadaş alınınca makinanın neye yaradığını öğrendim” dedi. Şimdi para var mıydı, yok muydu tartışmasının uzatılmasına gerek var mı yok mu sizlerin takdirine bırakıyorum. Başkaları gibi önce vardı diye haber yapıp sonra elli kez hayır yoktu şeklinde kıvırmıyorum. Şahitli, ispatlı yaşadığım olayı sizlere anlatıyorum.
Bu birinci olay; gelelim ikinci enteresan konuya. 2007 yılında Büyükşehir’deyken o zamanki Vergi Dairesi Başkanı olan Şuayip Sevgi beni aradı ve Vergi Haftası nedeniyle el ilanları yaptırdıklarını bu ilanları Halk otobüslerine asmak istediklerini söyleyince “Halk otobüsleri özelleşti, bizim onlara yaptırım hakkımız yok ama ben yine de arkadaşlara rica ederim” dedim. Bunun üzerİne arkadaş aynen şunu söyledi “Kendileri bilir biz, Vergi dairesiyiz, zamanı gelince gereğini yaparız”. O zamanki Adnan Bahadır’ın elinde gazete olmadığından hiç sesimi çıkarmadan halk otobüslerinin Başkanını arayarak onun dediklerini de aktarmak suretiyle afişleri astırdım. Ancak ondan sonraki süreçte bu arkadaşı sürekli takip ettim. Arkadaşın düşüp kalktığı, beraber olduğu çevrenin tamamı Cemaate mensup arkadaşlar; bana hiç yanaşmaz, sürekli uzak durur, sadece Umre’ye gittiğimde yaklaşık dokuz yıl aradan sonra arama gereği duymuş bir arkadaş.
Yeminli mali müşavir olduğunu biliyorum, hatta okkalı işler yaptığını ve ondaki defterleri kimsenin incelemediğini de öğrenmiştim. İşin garip tarafı yanına aldığı kişiler de emekli vergi denetmenleri olunca bu işin içinde bir iş var ama bakalım ne zaman ortaya çıkar diye düşünüp dururdum. Dün gazeteleri okurken bir de ne göreyim, bir meslektaşımız bu konuyu eline almış ve çok da güzel işlemiş. Sonunda da Şuayip Bey’i arayıp görüştüğünü hatta ve hatta bindiği Q7 jeepin de Konya’daki firmaya ait olduğunu ama bu işlerle hiç ilgisinin olmadığını söylemiş, biz de inandık!.. Son on yıllık zaman sürecinde Cemaate mensup insanlarla ilgili o kadar enteresan şeyler yaşadım ki anlatamam. Şimdi olayları duydukça Allah’ın bana ne kadar çok yardım ettiğini çok daha iyi anlıyorum. Rabbime binlerce kez şükürler olsun ki onların bunca uğraşına rağmen hâlâ ayaktayız. Bugünlük de bu kadar yeter. Kalın sağlıcakla.