DÜNYA TERSİNE Mİ DÖNDÜ?

Adnan Bahadır

DÜNYA  TERSİNE Mİ DÖNDÜ?

Yazı  başlığını herkes gider Mersine biz gideriz tersine  koymayı düşünmüştüm ancak Merkezi Hükümetin ve Başbakan'ın icraatlarını göz önüne aldığımda biraz haksızlık olacağını  düşündüm ve  olayı biraz daha geniş ele almaya karar verdim. Dünya kurulduğu günden itibaren  var olan mücadele Hak ve Batıl mücadelesidir, merhum Erbakan Hoca bunu çok sık tekrar ederdi  ama biz ne demek istediğini gereği gibi anlamadığımızdan bir kulağımızdan girip, diğer kulağımızdan çıkardı. Ne zaman ki hayatın gerçekleri ile karşılaştık işte o zaman Hocanın ne demek istediğini çok iyi anladık. Dünyada iki çeşit insan vardır birinci çeşit insan doğruların peşinde koşan, Hak'dan yana mücadele eden insanlardır, ikinci çeşit insanlar ise yanlışların peşinde olanlardır.Yanlışların peşinde koşan insanlar da kendi aralarında bir çok çeşide ayrılır ancak konumuz bu olmadığından detaya girmek istemiyorum.

                Konumuza girmeden önce avukat bir arkadaşımın yaşadığı bir olayı sizlere nakletmek istiyorum, malumunuz CMK hükümleri gereği şüpheli veya sanıkların avukatları yoksa  Devlet onlara avukat tahsis etmek zorundadır, bu avukatları da  Baro gönderir. Hastanelerde Hicapcı Doktorlar olduğu gibi Barolarda da nöbetçi avukatlar vardır, emniyet veya savcılığın talebi halinde Baro tarafından görevlendirilirler, ücretlerini de Devlet karşılar. Avukat arkadaşım Baroda nöbetçi olduğu bir gün hırsızlık yaparken suçüstü yakalanan bir şahsa Avukat olarak gitmiş, ancak kendisi gitmeden  Savcının sorduğu sorulara cevap vermek istemeyen Hırsızlık suçlusuna Savcı demiş ki “Evladım hırsızlık yaparken polis tarafından yakalandın doğru mu?  Cevap olarak evet efendim doğrudur demiş, bunun üzerine Savcı demiş ki peki evladım o zaman neden Avukat gelmeden  ifade vermek  istemiyorsun, Avukatın ne diyeceğini  düşünüyorsun ki o gelmeden konuşmuyorsun deyince adamın cevabı çok enteresan olmuş “Savcı Bey zaten ben de ne diyecek diye merak ettim de ondan gelmesini istedim” demiş.

                Bu anlattığım hikaye veya masal değil, geçmiş yıllarda yaşanmış bir olay, toplum olarak öyle bir hale gelmişiz ki insanlar yanlışları o kadar kanıksamışlar ki sanki yaptıkları yanlışlar doğru, doğrular da yanlış anlayışı hakim olmaya başlamış. Bunu neden anlattım derseniz  biz belgesiz asla haber yapmayız, elimizde belge olmadan veya vatandaşın kendi  konuşması olmadan haber yapmayız. Örneğin son günlerde Ak Parti'den istifa eden arkadaşın zehir, zemberek açıklamalarının onda birini dahi yayınlamadık, o kadar ağır ithamlar, o kadar ağır sözler söylemiş ki aklınız şaşar. Biz bunları o arkadaşın ağzından aynen yayınlarız, sorumluluğu da olmaz ancak ben arkadaşlara dedim ki gideceksiniz  yanına size belge sunacak ondan sonra haber yapacaksınız  aksi halde asla haber yapmayın. Ben istesem başkalarının bana karşı birilerini kullandıkları  gibi bu arkadaşın kin ve nefretinden istifade eder ortalığı  toz duman ederdim, en ufak bir yasal sorumluluk da almazdım, bunu yapmaya da her türlü hakkım vardı, çünkü benim daha bir ay önce yaşadıklarımın müseppipleri ortada.  Ama ben o yolu tercih etmedim arkadaşlarıma gidin elinde belgesi varsa alın, ondan sonra haber yapın dedim ve arkadaşlar gittiler belgeleri aldılar ondan sonra da verilen demecin dörtte üçünü törpüleyerek haber yaptılar, ayrıca aldıkları belgeler de elimizde mevcut.

                Önceki gün mahkemede idim, yaklaşık yirmi dosyaya katıldım, dosyaların bir kısmında şikayetçiyiz, bir kısmında da sanık pozisyonundayız. Sanık olduğumuz davaların büyük bir kısmı Suat Kılıç ve Fuat Köktaş'ın tekzip taleplerini yayınladığımız halde onların istediği gibi yayınlamadığımız veya yasal  prosedüre uygun yayınlamadığımız  yönünde. Bu davalarda ceza olarak para cezaları söz konusu hapis cezası yok bu durum göz önüne alındığında  asıl amacın bize ekonomik  sıkıntı vermek olduğu ortada  ancak biz bu güne kadar 200 bin lira tazminat ödedik, bundan sonra da öderiz hiç problem değil.  Aslında tekzip yayınlamaktan da hoşlanıyorum, zira tekzipleri yayınladığımızda konu tekrar gündeme geliyor, toplum olayları tekrar hatırlıyor, konular gündemden düşmüyor. Şayet biz nefis yapıp bu konularla ilgili bedel ödetmeye kalksak  yukarıda belirttiğim gibi Ak Parti'den istifa eden arkadaşın açıklamalarına dokunmaksızın verip keyiflenirdik ama biz bunu yapmak istemedik çünkü vicdanımızın sesini dinleyip, belgelere dayalı kısımları yayınlamayı tercih ettik.

                Mahkemelerimizin bir kısmı da çok ilginç belgelere dayalı yaptığımız haberlerle ilgili bizi  şikayet edip, bize hakaret etti diyorlar. Mesela  günlerce, hatta aylarca haber yaptığımız olaylar var, bu haberlerin tamamının belgelerini koyup, haberleri öyle yapmamıza rağmen ve kamunun parasının hesabını sormamıza rağmen bu olayların muhatapları sanki ortada hiçbir şey yokmuş da biz kendi kendimize gelin güveyi olmuş da  haber yapmışız gibi gidip şikayetçi olmaları sizce de çok enteresan değil mi?  Elimizde yapılan harcamaların tüm belgeleri, Hatta İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin raporları olduğu halde bu insanların yok böyle bir şey dercesine şikayetçi olmaları insanın aklına acaba Dünya tersine mi döndü? sorusunu getiriyor. Biz Mahkemeye onların gözlerinin önünde belgeleri  verince durumlarını  görmenizi çok isterdim. İşin daha da garip tarafı  onlar için bu yaptıkları hiç önemli değil, önemli olan bu belgeleri bizlere kimlerin ulaştırdığı olması. Bizim onlara tavsiyemiz öteye beriye gitmelerine gerek yok, işleri verdikleri kişileri onlara tavsiye eden Milletvekillerine bu evrakları veren Meclis üyelerinin  kendi en yakın arkadaşları olduğunu bilmiyor iseler gelsinler söyleyelim. Günahı işleyenler günahlarını başkalarına atmaya çalışıyor iseler unutmasınlar ki  Aziz Üstel'in dediği gibi  ki biz buradayız bekliyoruz efendim. Bugünlük de bu kadar yeter. Kalın sağlıcakla

 

     

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.