Toplumların kendi gelişme akışlarına ve evrensel ölçüde tüm dünyadaki sosyoekonomik, kültürel ve teknolojik ilerlemelere kaynaklık eden temel unsurların bilimsel ve sanatsal yaratıcılık ürünlerinden yola çıktığı yaygın biçimde kabul edilir. Bilim-teknoloji,sanat-kültür alanlarının tümünde toplumsal ve evrensel gelişmelere katkıda bulunan değişik olayların ve bunları oluşturan büyük insanların bulunduğu da hepimizce bilinir.
Uygarlığın gelişmesine katkıda bulunmuş bu özel insanlar evrensel bir kadirşinaslık örneği olarak zaman zaman hatırlanır ,anıları önünde saygı duruşu yapılır. Doğumlarının ya da ölümlerinin üzerinden (50-100 ve ötesi) yılların geçtiği dönemlerde de bu saygılı anmalar yıl boyu süren etkinliklere dönüşür. Örneğin 2019 yılı mühendis, bilim insanı ve ressam olarak uygarlık tarihinin özel bir köşesine oturmuş bulunan Leonardo Da Vinci 'nin ölümünün 500. yılıydı. İtalyan Rönesans döneminin Mona Lisa gibi çok önde gelen bir başyapıtı yaratmıştır.
Bir başka önemli kişi ise 1770'de Almanya'nın Bonn Kenti'nde dünyaya gelen Ludwig van Beethoven'in doğumunun 250. yılı uluslararası ölçekte kutlanacak, 1991 yılında Mozart'ın ölümünün 200.yılı ve 2000 yılında J.S.Bach'ın ölümünün 250 yılı dolayısıyla dünyada yaşanmış bir saygı sunuşunun bir benzerinin de Beethoven için gerçekleşmesine doğal gözüyle bakılmalıdır. Beethoven,bilindiği gibi,özel müzik meraklısı olmayan kişiler ve kesimler tarafından bile çoksesli müziğin en önde gelen simgelerinden biri olarak,hatta çok geniş bir çevre için en önde gelen simgesel olarak kabul edilir.
İşte uygarlığın gelişmesine katkıda bulunmuş özel insanlardan olan iki kadından söz etmek istiyorum.
Bazı kadınlar dünyayı aydınlatmak için ışık oldular. Ama bu ışığı söndürmek için birileri ellerinden geleni esirgemediler. Bazıları dünyayı daha güzel yer yapmak için,yurdunu korumak için canlarını ortaya koydu. Bazıları Jan-Dark gibi dinci yobazlarca yakıldılar. Fakat insanlar onları kendi aralarına almayı reddettiler. Örneğin Madam Marie Curie'yi bilim akamedisine almadılar hatta iki farklı alanda Nobel Barış Ödülünün bir kadına verilmesinin yanlış olduğunu söylediler. Bir kadın,insan aklının aynı zamanda onun kanatları olduğunu söyledi. (Bir kanadında hümanizma, öbür kanadında bilim ve beceri) Bunlardan diğeri ise tarihte en eski bilinen İskenderiye'de, 2.yüzyılda yaşayan düşünür, matematikçi, astromonu bilgisine sahip,filozof cesur kadın Hypatiya'dır. Cümleleri bugün bile güncelliğini koruyor.
Tarih boyunca her türlü saldırıya açık olan bilimden ve akıldan uzak kalan halkları korkutmak özellikle kolay olmuştur. Bu korkuyu yaratanların mimarları, korkudan beslenen dogmatik inançlardır.
Şu sözleri tarihe geçmiştir: "Hurafeleri gerçek gibi öğretmek olabilecek en korkunç şeydir."
Bu kanatları kırmak için, din adına birçok yobaz kişi seferber olmuştur. Ama bazı kadınlar yılmayıp, canlarını dişlerine takıp karanlığa karşı durmuşlardır. Geç de olsa üniversitelere kabul edilmelerini sağladılar ve seçme seçilme hakkını kazandılar. Sporcu oldular,ülkelerini başarıyla yukarı taşıdılar. (ABD Başkanı bile kadın futbol takımının dünya şampiyonu olmasını alaya aldı.) Uzun zaman ileri Batı ülkelerinde dahi kadınların cerrah, doktor, savcı vb.olmaları önlendi. Ama bazı kadınlar karanlığa karşı koydular ve hemcinslerine örnek oldular.
"Masallar masal diye,efsaneler efsane diye anlatılmalıdır. Boş inançları gerçek diye göstermek korkunç bir şeydir. Bugüne bakıldığında görülen ilk şey hâlâ aramızda yaşayan korkusuz düşünenlerin olmasıdır."