Söze nereden ve nasıl başlayacağımı bilemiyorum aslında. Ama hayatı boyunca insana haddinden fazla değer veren kutsal varlıklardan bahsetmek istiyorum.
Hepimizin sahip olduğu, bize uzaktan veya yakından bağlı bir varlıktır... İnsan gibi insandır her şeyden önce. Hatta insanlığın ötesinde bir yerdedir o!
Benimkine bakacak olursak yorgun elleriyle şifayı kazanmaya ve işlemeye çalışandır o. Kendisi üzgün olsa da karşısındakini gülmekten etmemek için gülmeye başlayandır aynı zamanda.
İyi ve kötü gününüzde yanınızda olan kişilik de ondadır. Yani fedakar olan...
-farkındaysanız meraklanmanız için lafı uzattıkça uzatıyorum. Sebebi de şu: onları bir iki satırla anlatmak mümkün değil, hatta imkansız! Bir iki satırla anlatabilen varsa da o derin duygulu insanı basitleştirmiş olur bir bakıma-
Kendi kutsal varlığım olan insandan bahsedeyim sizlere:
Hayatı doktorlarla ilaçlar arasında sürmekte. Kardeşlerinin en büyüğü olarak anne özlemini içine atmış, kardeşleri üzülmesin diye. Biraz burkulmuşsa da duygularını zamanında belli etmemesindendir.Ailesini, dostlarını ve diğer insanları mutlu etmek için yapıyor bunu.Yani olmayanı kazanca çeviriyor diyebilirim!
Sağlıkta ciddi bir kelimeyle karşılaşınca insana ve dışarıya bakış açımız daha da bir olumlu, sabırlı ve özenli olmaya başlar. Onun ecza dolabında (ilaç dolabı aslında ama biz ona ecza dolabı diyoruz) çeşitli renkleri olan ilaçları vardır.
Bu kadar farklı ve uyumsuz hastalıkların tek bir bedende ve bir arada nasıl durabildiğine şaşırır doktorları.
'Toplumda kötülere yer veren iyiler' davasına benziyor bu biraz... Biz kötülerden arınmayız, o da iyileşmek için elinden geleni "pek" yapmaz! Sonucu bildiğimiz halde düzeltmek istemeyiz bir şeyleri. Neden bilmiyorum...
Rahatsızlıklarını bilen doktorlar bile bile ameliyat etmezler onu. Nedenini o da bilmiyor ki ben öğrenip anlatabilsem sizlere. Sanırım bu Hollanda ülkesinde doktorlar yabancıları tedavi etmek istemiyorlar! Kendi milletlerinin bedenlerini iyileştirmek dışında bir başkasının bedeni bir kir olarak görülüyor olmalı. "Özgür(!) ülke" adını yanlış anlıyorsunuz gibi geliyor bana.
Özgürlük "bakarım bakmam, severim sevmem" anlamında kullanılıyor! Pek de özgür değiliz bu Hollanda'da. Kardeşlik desen hiç yok! Doktorlarınsa kendisine söylediği şu: "Stres ve bunalım! Tedavi etmeyiz ama ilaçların dozunu yükseltiriz." Yani bize bağımlı yaşa ilaçlara alışarak, anlamını kullanıyorlar. "Hijyen" dediler, zaten çok hijyenli olduğu için de bir şeyleri değişmedi kendisinde.
Demek ki olay başka...
Kendisi "karşımdaki insandır" diye gülmeye çalışır üzülmeyi/ağlamayı bırakarak. Yani fedakarlığın ötesinde bir davranış sergiler durur. Yorgunluğunu kuvvete ve dinçliğe çevirir. Ama her defasında içine attı her şeyi. Yine başkalarını mutlu edebilmek için kendisini erteledi ve üzdü yıllarca! Bu da ona stres ve bunalım olarak döndü! Döner tabi! Çünkü o haksız bir geçmişin çocuğu oldu bir de.
Daha benim yaşlarımdayken çok sevdiği annesini kaybetti. Kardeşlerinin arasında en büyükleri o'dur. Ama anneleri kaybolunca, yani yeryüzünden gönüllere taşınınca, kardeş yerine anneliği üstlenmek zorunda kaldı. Erken büyüdü.Daha da duygusal oldu. Yeri gelince kardeşimiz" diye konuşan kardeşleri, "nasıl oldun, iyimisin" sorusunu sormayınca da hayatın bazı önemli noktalarında yanlız kaldı. Oysa destek moralin en iyi, en güçlü olanıdır!
O hem herkesleydi, hem de hiç kimseyle anlayacağınız!... Okul okuyamadı ama kendisini kitaplarla geliştirdi ve kimbilir böyle tutumlu kitap-okur bir insan ne olurdu okul okumuş olsaydı. Yani okuldan dolayı olmadı ama, çıplak ayaklarıyla tanıştı bilgiyle ve kültürle. Okul okuyup "çok biliyorum" dalgasıyla dolaşanlar bir baksın kendilerine! Bilmiş olabilirsin; ama tecrübe, anlattığım buna benzer kutsal varlıklarda.
Sunay Akın'ın demiş olduğu gibi "gönlünüzü okuyabiliyorsanız siz bilgilisiniz, kültürlüsünüzdür". İşte o gönlünü okuyabiliyor! Önceki makalelerimin birinde söylemiş olduğum gibi:" üç kuruşluk insanlara beş kuruşluk değer veren insanlar!" Onlardan biri de o! Hayvanı (nasıl anlamak isterseniz tabi) insan yerine koyduğu için öyle... Değerinden fazla değer vermek. Bir kalbi olduğu için affedici olmak yani! Sonra basit bir yanıltmacayla, vurdumduymazlıkla, doktorları "hadi git eve, ilacını iç" diyorlar!
Sözüm dokorlara: siz elinizdeki iğneyle doktor olamazsınız. Okuduğunuz kitaplarla hiç olamazsınız. Sizin her insana göre doktorluğunuz farklı olmalı. Çünkü her hasta yeni bir tecrübedir bilginize!
Ve kutsal varlığa dönecek olursak; gülmeyi unutmadı hiç bir zaman. Hiç bir zaman dedikoducu toplumumuz gibi "hastayım, rahatsızım, ilgi istiyorum" diyerek el açmadı başkalarının kapısında. Zorluklara bile güldü. Sağlığını bir arkadaş olarak görmek zorunda kaldı. Tongaya basmadı. Yenilmedi beynine ve psikolojik dengesizliklere. Ciddi bir hastalık kelimesini sevmeyi öğrendi!
O iki oğlu, bir kızı olan bir anne. İkisi kahkahalar içinde oyun oynayanlar; birisi de, şuan onu desteklemek için bu makaleyi yazmış olan ben.
Yani o bahsetmiş olduğum kutsal varlık, hayatı insanlaştıran annem.
Dünya'nın bütün kutsal varlıklı annelerinin ellerini, sizler için konuşan dudaklarımla öperim.
Barış ve Sevgi dileklerimle