Birleşmiş Milletler, Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO), 50 yıldır köy köy gezip sabun karşılığı masal toplayan Cemalettin Etli Kavaklıgil'in (73) 'dünya masal haftası' teklifini kabul etti. Buna göre UNESCO, ülkelerden gelecek cevaba göre masal haftasının tarihini belirleyecek. Çocukluğunda masal karşılığı öküz güden, harman döven Cemalettin Kavaklıgil yıllardır köy köy geziyor, masal derliyor. Heybesine doldurduğu sabunlar karşılığında Anadolu'nun dört bir tarafından masallar toplayan Kavaklıgil'in kitaplarının sayısı 60'ı geçti. Cemalettin Etli Kavaklıgil bu hafta köşe yazarımız Şevki Yıldırım'ın sohbet konuğu oldu.
Sayın Kavaklıgil, kendinizi anlatır mısınız? Kimdir Cemalettin Etli Kavaklıgil?
"Seke seke düştüm yola/ Köyünüzde verdim mola/ Masal derlerim masal/ Bir masala bir kalıp sabun/ Var mı masal anlatacak?" Bir varmış bir yokmuş, takvimler 1938'i gösterdiğinde Samsun'un Kavak ilçesinin Tabaklı köyünde bir çocuk dünyaya gelmiş. Adını Cemalettin koymuşlar, eğitmen babasının okula dönüştürdüğü samanlıkta tanışmış harflerle. İlk üç sene köyde okuduktan sonra, ayağında çarıkla her gün saatlerce yol yürüyerek ilçede bitirmiş ilkokulu, sonra ver elini Akpınar Köy Enstitüsü.
Masal ve Cemalettin Kavaklıgil'i anlatın biraz da.
Kendimi bildiğimden beri masala âşıkım. Köyde bana masal anlatan dedelerin-ninelerin öküzlerini güderdim, harmanda düvenlerini sürerdim, çobanlıklarımız masalla geçerdi. Köy enstitüsünde ise bir tutku halini aldı, çünkü orada Orta Karadeniz'in her bölgesinden insanlar vardı, hiç duymadığım masallar anlatılıyordu. Benim bu tutkumu bilen arkadaşlarım özellikle güzel yemekler çıktığında, bir öğün karşılığında masal anlatırlardı. Enstitüde olduğum yıllar boyunca ne tas kebap yiyebildim bu yüzden, ne de boğazımdan lokma tatlısı geçti. Sınavlarda bile yazılı kâğıdına masal yazar hale geldim. Tarım sınavında nasılsa hoca ilk soruyu okuyup gerisine bakmıyor diye döşendiğim masalı hâlâ gülümseyerek anımsıyorum. Köy Enstitüleri, Öğretmen Okulları'na dönüştürülünce 1957'de Akpınar Öğretmen Okulu'ndan yedinci senesinde mezun oldum.
Masallarınızı kitaba ne zaman dökmeye başladınız?
O zamana kadar sadece masal dinler, zaman zaman da masal defterine kaydederdim. Ancak yayımlamak aklından geçmezdi. İlk tayin olduğum Sarımsak köyünün adı, benim soğan-sarımsak fobim yüzünden Sarmaşık köyüne dönüştürülünce başöğretmenliğim de başladı. Bir yandan öğrencilerim, bir yandan merak ettiğim masallar Köye üç saat uzaklıkta Boyabat sınırında Tilkilik diye bir köy vardı. Dedim ki bu köyün adı Tilkilik, burada çok güzel tilki masalları vardır, gideyim şu masalları bir derleyeyim. Mevsim kış, bir saat yürüdükten sonra hava öyle bir bozdu ki, ben yolumu şaşırdım, kurt ulumaları yükselmeye başladı, ayağımdan ayakkabılar uçtu gitti. Bir süre sonra avcılar beni buldu, köylerine götürdüler, kıldan keçeye sarıp, toz biber şerbeti içirerek hayata döndürmüşler.Ama muradıma da erdim, ilk tilki masalını avcılardan dinledim. Yine bir köy yolunda yaşadığım tehlikeyi anlatayım. Ansızıncı köpekler vardır, çaktırmadan gelirler ve dalarlar. Tam köye gireceğim sırada köpeğin biri bacağıma daldı, dişlerini kemiklerime kadar geçirdi, o gün de ölümden zor kurtulmuştum.
1960'larda köy yollarına düştüğünde, ülkenin kıtlığın pençesinde olduğunu anlatıyorsunuz nedir durum o zamanlar?
Köyler öyle yoksuldu ki, sabun almaya bile para bulunmazdı, kil suyuyla kül suyuyla yıkanılırdı. Anam başımdaki bitleri kırmak için kül suyu kullanırdı, sabunla ilk kez köy enstitüsünde tanıştım. Bizi hamama götürmüşlerdi, bir baktım bir musluktan sıcak, bir musluktan da soğuk su akıyor, önümüzde beyaz bir şey koydular, sabunmuş, sürüyorsun, köpürüyor ve mis gibi kokuyor. İşte sabunun değerini bildiğim için köy yollarında omzuma bir heybe alır, testereyle ikiye böldüğü sabunları heybenin gözlerine doldururdum. Köyün meydanına vardığında da başlardım bağırmaya: Seke seke düştüm yola, köyünüzde verdim yola, masal derlerim masal, bir masala bir kalıp sabun, var mı masal anlatacak? Hay dedim hey dedim, masalcı Kavaklıgil geldi dedim, bir masala kalıp kalıp sabun, gül kokulu lavanta kokulu sabun. Hay dedeler hey dedeler, eli öpülesi masal ustaları, masaldır çağrımın adı, anlatmakla dinlemekle çıkar tadı, kim masal bilir de anlatmazsa, yesin onu Arap dadı. Sesime en çok çocuklar ve yaşlılar gelirdi. O yıllarda masal bilenler çoktu. Ancak masal ustaları artık göçüp gittiğinden, şimdi gittiği köylerde ancak bir-iki masal bilenle karşılaşıyordum. Yakın zamanda gittiğim Çırakman köyünde gençlerin masal karşılığı sabun vermemi yadırgadıklarını ama köyün yaşlılarından Süleyman Güngör'ün araya şöyle girdi. Süleyman amca gençlere dönüp, "Sabun bizim kültürümüzde vardır, açın kardeşlerinizin, yengelerinizin çeyiz sandıklarını hepsinde bir sabun görürsünüz. Şimdi yerde sarı sarı parlayan bir altın, bir de kalıp sabun görsem, eğilir sabunu alırım," dedi. Ama köylere gittiğim zaman sadece sabun armağan etmekle yetinmedim. Kitaplarım yayımlandıkça masal anlatanlarla paylaştım. Bir de heybeme Sümerbank ayakkabıları doldurdum çoğu kez. Kendi ayakkabım delik olduğu halde, onların ayaklarının çarık yerine sağlam ayakkabı görmesini istedim. Masal derlemek için düştüğüm yollarda Orta Anadolu'nun neredeyse bütün kasabalarını ve köylerini gezdim. Üstelik Anadolu'nun renkleri olan Çerkezlerin, Gürcülerin, Lazların masalları arasındaki farkları merak ederdim. Derlediğim masal sayısının 500'ü aştı. En son geçen sene gittim köylere, ancak üç-beş köyde masal ustalarıyla karşılaştımş, bunu da televizyonun yaygın etkisine bağlıyorum. Millet Şaban filmlerinin bağımlısı olmuş. O kadar çok masal dinledim ki, dinlediğim hiçbir masalı unutmadım. Masala karşı belleğim çok kuvvetli, ancak yine de dinlediğim masalları kendi ocağında pişiriyorum. Köy yollarına çevirdiğim rotamı ömrünün sonuna kadar değiştirmemekte kararlıyım.
Emekli ikramiyesini feda ettiğinizi duyduk. Nedir bu mesele?
İlk kitabım 1963'te yayımlandı. Masal aşkım uğruna emekli ikramiyemi bile gözden çıkardım. Babam ikramiyeyi bekliyordu, hanım da keza. Ama masal bende öyle bir hastalık halini almıştı ki, eve haber vermeden 25 yıllık ikramiyemle 15 bin kitap bastırdım, bir arkadaşımdan da minibüsünü aldım, kitapları yükledim, minibüsün arkasına da yatağımı yorganımı koydum, Anadolu yollarına düştüm. Masallara olan inancım, benim yüzümü kara çıkarmadı. İkramiyemden daha fazla bir parayla geri döndü, 15 kitap armağan etti, 100 binden fazla da kitap sattım masallardan. Benim ilk editörüm eşim. Masalları oluştuktan sonra ilk önce ona okutuyorum, onun uyarıları doğrultusunda gerekirse tekrar yazıyorum. Ama benim gerçek editörlerim yine çocuklar. Masalları derlenip yazma işinden sonra okulların yolunu tutmam da bu yüzden Okullara gidiyorum, öğretmene diyorum ki, yazdığım masalları test edeceğim. Onların izin verdiği saatlerde çocuklara masallarımı okuyorum, onların gözlerindeki ışıltıdan masalımın olup olmadığını anlıyorum.
Peki sayın Kavaklıgil Dünya Masal Günü başvurunuz olmuş bunu anlatır mısınız okurlarımıza?
Dünyada şiir ve öykü günlerinin kutlandığını, ancak "dünya masal günü" olmadığını farkettim. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bir yazı yazarak kışın sonu olan, aynı zamanda en çetin bölümlerinden biri olan mart ayı içinde bir masal haftası düzenlenmesini teklif ettim. Bakanlık tarafından olumlu karşılanan teklife verilen cevaplar, daha sonraki yazışmalarda değişti. Ne zaman masal haftası olacak? diye sordum. Bana bu işin zor olduğu, Meclis'ten yasa çıkması gerektiği ifade edildi. Bunun üzerine umudum azaldı.Çareyi UNESCO'nun kapısını tıklatmakta gördüm. Dünya şiir günü var da niye masal haftası olmasın diyerek Fransızca ve İngilizce olmak üzere iki ayrı yazı ile UNESCO'ya başvurdum. Bana gelen yazı ile bu teklifin çok olumlu karşılandığı ve her ülkenin masal haftası için görüşünün alınacağı, ondan sonra sağlanacak uyum ile ortak bir tarihin belirleneceği bildirilildi. Bu, beni çok memnun eden bir gelişme. Çocukluğundan bugüne kadar hayatını masallara adamış biri için gelecek yıllarda masal haftasının dünya milletleri arasında değerlendirileceğini görmek çok büyük mutluluk olacak. Bu sayede milletler birbirlerini daha yakından tanıyacak
Bundan büyük bir gururla bahsedebilirim. Artık tek hedefim, yazıya geçmemiş masallara ulaşmak ve özellikle köylerde sergilenen doğaçlama seyirlik oyunları derlemek
Çirkin soyadlarına düşman olduğunuz da biliniyor. Biraz bu konuya değinsek?
Anadolu'yu gezerken tanıştığım birçok insanın soyadından memnun olmadığını farketim. O yüzden 27 yaşından beri göreve gelen her İçişleri Bakanı'na ülke genelinde çirkin ve kötü anlamlı soyadlarının değiştirilmesi için dilekçe yazdım. Bugüne kadar yazdığı hiçbir dilekçeye yanıt alamadım. Gerçek sodayım "Etli" yüzünden büyük zorluklar yaşadım. Öğretmenlik yaptığım yıllarda kör, topal, çatalsakal, zurna, tüysüz, eşekçi, cıbır gibi soyadlarıyla karşılaştım ve öğrencilerin rencide olduğunu gördüm. Soyadı değişikliği ciddi bir masraf gerektiriyor. Soyadı değişikliği için bir kampanya başlatılması gerektiğini düşünüyorum.