Birinci Dünya Savaşının yarattığı karmaşanın ortasında yürütülen müzakereler ve varılan anlaşmaların prensipleri bugün de Orta Doğu'da kanın akmasının nedenidir.
2011'de başlayan Arap Baharı , Büyük Orta Doğu Projesinin başlangıcı olarak görünse de, halkın isyan düzeyinde olaya katılımlarının ardında ki neden Birinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan devlet düzenini değiştirme isteğiydi.
Orta Doğu' da ki bu hareketlilik, halk arasında demokrasi, daha iyi bir gelecek olarak kabul görse de sonuçta bölge üzerinde çıkarları olan güçlerin bölgeyi uzun yıllarca bir kaosun içine sürükleyeceği kaçınılmaz gerçekliktir.
Bu projenin temeli siyasi, etnik ve mezhepsel sorunlar üzerine kuruludur. Bu sorunları yumağının terörle mücadele adı altında sopa vazifesi göreceği, devletler içinde ise halkın refah düzeyine ulaşamayacağı kaotik bir düzen olarak devam edecektir.
Ortadoğu'nun sınırlarını belirlenirken, Suriye Müslümanların çoğunluğu teşkil edeceği , Lübnan ise Müslümanların hiçbir zaman çoğunluğa erişemeyeceği bir ülke olarak planlanmıştır.1920 yılında haritaları yeniden çizilirken her ülkenin kendi içerisinde ileride sorun yaşayacağı etnik meseleler oluşturulmuştur.
Müslüman ağırlıklı bu toplum içerisindeki mezhepsel ayrılıklar ise yine etnik gruplar gibi ülkelerin içerisine serpilmiştir.
Güçsüz ve baskıcı iktidarlar ile de siyasi sorunlar oluşturulmuş ve kullanılmaktadır.
Çok gerilere gitmeden son yirmi yıla bakılırsa çevremizde olup bitenlerin bu çerçeve de geliştiğini görmemiz mümkündür.
Her patlayan bombanın ardında mutlak suretle bir neden vardır, 350 civarı insanın Müslüman bir devlette, ibadet için toplanmışken, yine Müslüman olduklarını söyleyenler tarafından öldürülmesinin ardında mutlak suretle bir plan ve uygulaması vardır. Bunun mutlak suretle görülmesi gerekmektedir.
Bu cendereden nasıl kurtulacağız?
Bunlardan kurtuluşumuzun tek çaresi birlik ve beraberlikten geçmektedir. Ülke birlik ve beraberlik içerisinde hareket ederse siyasi sorunlarını da, etnik ve mezhepsel sorunlarını da mutlaka aşacaktır. Bunun aşılması içinde sorun yaşatacağı kaçınılmaz olan konuların tek tek ele alınıp iyi ayıklanması gerekmektedir.
Bir dönem birkaç açılımın ön plana çıkartılması bu tür düşüncenin bir ürünüydü, bu faaliyete kulp takılmak istendiği an en az yüz neden bulunabilir, bu neden bulmak ‘’Çözümün bir parçası olmaktan ziyade sorunun ana kaynağı’’olmamıza neden olur.
Bu ülkede kimse ayağa kalkıp şunları diretemez,
Ben Türkçüyüm, ben Kürtçüyüm, ben Çerkezim, Ben Arapım yada ben Sunniyim, Aleviyim diye ön plana çıkmaya çalışamaz. Kendi varlığıyla kuşkusu olan bunu yapar, bu ülke bunları kaldıramaz, bu tür yaklaşımlarda ülke içerisinde çıkartılacak olan sorunların temel kaynağı olacaktır.
Çanakkale’de ,Sakarya’da, Kurtuluş savaşının diğer cephelerinde kimse Ben Türküm, ben Kürdüm demedi, hiç kimse ben Sunniyim ben Aleviyim demedi yine vatan dedi. Vatanın olmadıktan sonra istediğin kadar Türk,Kürt,Arap,Arnavut ol, istediğin kadar Alevi, Sunni, dindar , cumhuriyetçi ol artık değeri kalmamıştır.
Yıllar önce hazırlanmış tuzaklara düşmemizin bir anlamı yok, kısaca BAYRAK yoksa biz hiçbir şeyiz.