Üniversiteyken bir hocam vardı; Sürekli anfiye girer, bizim okumadığımızdan yakınırdı. İki de bir bizlere kitap önerir, okumadığımızı düşündüğü kitapları sınav sorusu olarak bize sorardı. Bize zoraki kitap okutmaya çalışırdı.
İşte, hayatımı değiştiren zoraki (!) kitaplardan biriydi Eric Hoffer'ın "Kesin İnançlılar" kitabı...
Bir gruba dahil olmak için slogan atmak değil, grubun abileri, ablalarının sözlerini dinlemek değil, önce düşünmek ve okumak gerektiğini; grup için düşüncenin değil, düşünce için grubun olması gerektiğini öğrendiğim ilk gençlik çağlarımın üstüne tuz biber ekmişti bu kitap...
Düşünmeden eyleme geçenleri anlatıyordu kitabında Hoffer...
Ve bunlara "Kesin İnançlılar" diyordu...
Neye inandıkları, ne için mücadele ettikleri ya da bunu bilip bilmedikleri önemli değildi kesin inançlıların...
O'nlar bir araya gelip kitle oluşturuyorlardı. Kitle ise düşünemezdi ve oluşmuş her kitle, psikolojik olarak birbirine benzer tepkiler verirdi...
Kitle, bir aşamadan sonra, bir tek kitle psikolojisini iyi bilen, yönetici-ezici sınıfın işine yarardı, başka da hiç bir işe yaramazdı...
Hele ki, hep birlikte savunduklarını sandıkları düşüncenin işine hiç yaramazlar, Sadece hiç bilmedikleri birilerinin çıkarlarına alet, yani maşa olurlardı...
İnsanları, özellikle de düşünmeyen ve okumayan insanları kitleleştirmek kadar kolay bir şey yoktur...
Okumadan ve düşünmeden sürekli birilerini dinleyerek yaşayan insanlara, dinledikleri kişiler tarafından bir kaç şey söylenmesi yeterli...
Örneğin, bu alt kültür insanlarına, hayatlarının hoşnut olunacak bir hayat olmadığı anlatılır. Ya da 'din-bayrak elden gidiyor' şeklinde telkinler yapılır...
Bunların düşmanları yoksa, mutlaka yapay bir düşman bulunur!
İnsanlara, abartılmış ama içi boş bir inanç pompalanır. Sahip oldukları değerler kutsallaştırılır ve sonra "kutsala saldırı" var denilerek kitle harekete geçirilir.
İçi boşaltılan değer, özünü kaybeder...
Egemenliğin simgesi olan bayrak, kutsallaştırılırken, egemenlik o ulusun altından çekilip alınır...
Elde sadece bayrak kalır!..
Bu aşamadan sonra, kitleyi oluşturan bireyler bilinç ve kişilik kaybına uğramış olurlar. Artık yepyeni bir varlık doğmuştur. "Öldür!" deyince öldüren şartlı saldırganlar!..
Artık değerlendirme ve muhakeme ortadan kalkmıştır. İlkel ve abartılı duygular ön plandadır...
Artık istenilen herşey bu kitleye yaptırılabilir. Sadece "tahrik" edilmeleri yeterlidir. Eğer tahrike meydan verecek bir durum ortada yoksa, o da doğal (!) bir şekilde oluşturulur.
Sonuç eyleme geçene ve eyleme maruz kalana yaramaz ama mutlaka birilerinin işine yarayacaktır!..
Bayrağını, Milletini, dinini, toprağını herkesten çok sevdiğini zanneden insanlar, bu kitle psikolojisi içinde, gerçeğin farkına varmadan birilerinin maşası olarak savunmaya çalıştığı değerlerin en büyük düşmanı olacaktır...
Ülkemizde son günlerde yaşanan olaylara bir göz attığınızda bunun birçok örneğini görürsünüz...