Dostluklar veya düşmanlıklar insanların münasebetlerine veya menfaatlerine göre olur ise ona dostluk denmez. Buna dense dense menfaat birlikteliği denir. Bir insan kendisine dost seçerken kullanacağı veya menfaat sağlayacağı kişileri kendisine dost seçmeye kalkarsa en zor gününde o insanları karşısında bulur.
Dostluklar Allah için veya bir ideal uğruna olursa insanlarla kişisel sorunlarınız olsa da zor gününüzde yanınızda olurlar. Bu dediğimin en bariz örneğini son olaylarda yaşadık. Bazı AK Parti'li siyasetçiler ciğerleri beş para etmeyen, hatta ciğerlerini köpeğe atsan köpeğin dahi iğrenip yemeyeceği bazı gazeteci müsveddelerini kendilerine dost tuttular.
Zannettiler ki bu tür insanlara üç kuruş verdikleri sürece onlara köpeklik yapacaklar. Ne zaman ki dara düştüler ve son olaylar ortaya çıktı, o gazeteci müsveddeleri anında çark edip asıl ait oldukları yere anında geri döndüler.
Peki biz ne yaptık? Bu siyasetçilerle aramızda onlarca dava olmasına rağmen davamızdan asla ödün vermeyerek dimdik durduğumuz yerde durduk. Hatta miting akşamı bizleri arayıp, mitingde meydanın dolmadığını, meydan dışındaki yan yolların tamamen boş olduğunu söyleyenlere, arkadaşım sen hayatında miting nedir, nasıl yapılır bilirmisin?..
Bir mitingi yapmanın zorluğunu bilmeyen bol keseden atabilir ancak hayatı miting yapmakla geçen bir kişi yapılan mitingin başarılı olduğunu rahatlıkla söylemelidir. Biz de Pazar günü yazdığımız yazıda bu konunun altını çizdik. Bunu birilerine yaranmak veya hoş görünmek için değil, inandığımız davanın gereği olarak yaptık. Kaldı ki bunu söylerken inanmadan söylemedik, inandıklarımızı yazdık.
Ben yıllarca miting organizasyonlarında bulundum, bu işin zorluğunu çok iyi bilirim, bu nedenle emeği geçen arkadaşları tebrik ediyorum, bu ancak bu kadar olurdu.
Gelelim konunun asıl üzerinde durulması gereken bölümüne; Burada yapılan miting her ne kadar görünüşte yerel seçimlerin startının verildiği mitingler olarak görülse bile olayın aslının Gezi Parkı olaylarının rövanşı olduğunu havada uçan kuşlar dahi biliyor.
Bu konuda ulusal basında nasıl ayrışmalar oldu ise yerelde de aynı şekilde herkes kendi inandığı yolda yayın yaptı. Bazıları ise nemalandıkları siyasetçileri kırmamak adına önce tarafsız kalmak istediler ancak daha sonra içerlerindeki asıl duygular ortaya çıktıkça inandıkları yönde yazılar yazmaya başladılar.
Onlara destek veren siyasetçiler şimdi bakalım ne diyecekler çok merak ediyorum. Gerçi verdikleri kemiği birazcık artırır iseler anında yeniden hızlı bir dönüş yaparak dün söylediklerinin tam aksini söyleyecek kadar onurlu!.... kişilerdir bu insanlar.
Bunların bir kısmı Başbakan'ı överken de kendilerine paye çıkarmayı ihmal etmiyorlar, eleştirdikleri yönleri olsa da başarılarını anlatmak istiyorlarmış. Bakar mısınız adamlardaki hat bilmemeye
Bir yandan Başbakan'ın başarılarından söz ederken diğer taraftan kendi inanç dünyalarını üzmemek için eleştirdikleri konular olduğunu söylemeyi de ihmal etmiyorlar.
İnsan hangi inanca, hangi siyasi düşünceye, hangi ideale inanırsa inansın biraz ilkeli olmalı. Dün eleştirdiklerini bugün yere göğe sığdıramıyor ise ortada bir sorun var demektir. Bu sadece bizim meslekte geçerli değil her meslekte aynı türden insanları görmek mümkün.
Örneğin daha önce bir siyasi partinin yöneticisi iken o siyasi partinin başka bir siyasi partiye iltihakının ardından düne kadar aleyhlerinde verip veriştirdikleri kişilerin yanlarında poz vermek için kavga eden insanları gördükçe midem bulanıyor.
Atalarımız ne demiş, taş yerinde ağırdır insan durduğu yerde durmasını bilmeli, üç kuruşluk dünya menfaati için veya bir siyasi mevki için elli takla atmamalıdır.Geçenlerde baktım bir sivil toplum örgütü, gitmiş başka bir sivil toplum örgütünü ziyaret etmiş. Diyeceksiniz ki ne kadar güzel ama olayın görünmeyen yönü hiç de öyle değil. Bu sivil toplum örgütü kurulurken amacı, inancı, fikri ve zikri farklı olan insanların bir araya gelerek kurdukları bir örgüt iken, kendilerine rakip kabul ettikleri ve inanç dünyalarının asla uyuşmadığı insanları gidip ziyaret etmeleri, onlara adeta sığınır pozisyonları vermeleri insanı çileden çıkarıyor.
Bir insan kendisi olamıyorsa, bir ideali yoksa sivil toplum kuruluşlarında asla görev almamalıdır. Sadece kendisine itibar sağlamak uğruna bu tür kuruluşlarda yer alan insanlara yazıklar olsun. Hülasa Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin dediği gibi dostlarından emin olduklarını düşünüp düşmanları ile iş birliği yapanlar düşmanlarını memnun edemeyecekleri gibi dostlarının dostluğunu kaybettiklerini de unutmasınlar.
Sözlerime son verirken Dik durmak er kişinin, kıvırtmak ise her kişinin işi diyorum. Kalın sağlıcakla