Eczacıların tek derdi..

Eczacıların tek derdi iyi bir sağlık danışmanı olmak

Yok ondan beş kuruş fazla alalım, yok şu muayene ücretleri bizim olsun gibi bir derdimiz yok diyerek 21 Aralıkta miting yapan 24 bin eczacı ve onarın yanında çalışan 56 bine veya üzerindeki Teknisyenlerinin tek dertleri vardı. Bun miting haberlerinde ve makalelerde okumuştuk. Hatta bende yazmıştım. Özellikle eczacı kalfaların ve eczacıların neler yaşayacaklarını ve yaşadıklarını anlatmaya çalışmıştım. Gazetemizde de yaptığımız haberlerden sonra Türk Eczacılar Birliği Genel Başkanlığında toplanan oda başkanlarının  aldıkları kararlarını Türk Eczacılar Birliği Başkanlığı Basın Sekreteryası tarafından  aşağıda verdiğimiz şekilde anlattılar. Yazının içeriğinde İLAÇ KRİZİ haberleri ve Eczacıların nasıl hastalarına sağlık danışmanlığı yapmak için çırpındıklarını gördüm. Siz okuyucularımızda bu gelen iletiyi okuduğunuz da yorumlarınızı zaten yapacaksınız. Türk Eczacılar Birliği başkanlar kurulu sonuç bildirgesi aynen şöyle sevgili okurlarım. Eczacılar mı haklı yoksa Bakanlık mı haklı siz karar verin. ”Son 15-20 gündür sizlerin yer yer “ilaç krizi” başlığı ile duyurma ihtiyacı duyduğunuz, Türkiye"nin dört bir yanından 24.000 eczacı ile, Sağlık ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları arasında yaşanan sorunlarda henüz bir aşama kaydedemediğimiz için bugün tekrar sizlerin huzuruna çıktık. Bildiğiniz gibi, SGK ile imzaladığımız İlaç Alım Protokolü"nün 1 Şubat 2009 itibariyle fesh edilmiş olacağına dair bir ihtarname yolladık. Bu ihtarnameye yanıt, doğrudan sayın Bakan"ın ağzından medya aracılığı ile geldi. Kendileri, sorunun eczacılarla değil, Türk Eczacıları Birliği ile olduğunu, sorun 16 Ocak"a kadar çözülmezse Birliğimizi devre dışı bırakarak sorunu kendilerinin çözeceğini ifade ediyorlar. Herşeyden önce, biz, Anayasal ve yasal zeminden dayanak bulan bir meslek örgütü olarak, bu ülkenin bir kurumuyuz. Türk Eczacıları Birliği Kanunu"nun ilgili maddesi, üyeleri adına sözleşme yapma yetkisini sadece Birliğimize veriyor. Özellikle altını çizmek istiyoruz: Kanun maddeleri sadece bizi değil, herkesi bağlar. Yani Türk Eczacıları Birliği Kanunu Çalışma Bakanlığı"nı da, Sağlık Bakanlığı"nı da bağlar. Üstelik ne ironiktir ki, bu Kanun"un yürütmesi de “tek tek eczacılarla referandum yapacağım” diyen Sağlık Bakanlığı"ndadır. Kendisi de seçimle gelmiş ve demokrasiye inandığına inanmak istediğimiz bir sayın Bakan"ın seçilerek gelmiş kişileri değil de direk eczacıları muhatap alacağını ve meslek örgütünü muhatap almayacağını söylemesini çok büyük bir talihsizlik olarak görüyoruz. Burada gördüğünüz dilekçelerin bir kısmı, sayın Sağlık Bakanı"na bir yanıttır. Eczacıların ıslak imzalı kaşeli dilekçeleri burada. 22.000 eczacı diyor ki biz meslek örgütümüzün onay vermediği hiçbir yasa değişikliğini istemiyoruz. 
Sayın Sağlık Bakanı tepkilerden dolayı referandum konusunu artık dillendirmiyor diye düşünürken, bu sefer de hükümetin diğer bir bakanı “eczacılarla e-sözleşme yapacağım” diyor. Kanun çerçevesinde seçilmiş yöneticilerin kendilerine Kanun"un verdiği görevi yapmasına engel olacağını açıklıyor. Bizim örgütümüzün, 24.000 eczacının taleplerine “pabuç bırakmayız” diyebiliyor ve meslek örgütümüzü siyaset yapmakla, ideolojik davranmakla suçluyor. Bu ülkedeki uygulamaları eleştirmek, haksızlıkları dile getirmek, sorunlarını ifade etmek sadece siyasilere tanınan bir hak mıdır? O zaman sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri, sendikalar neden var? Her zaman altını çizdik, yine çiziyoruz: bizler eczacıyız. Eczacılık sorunları gündeme geldiğinde de siyasi farklılıklarımızı bir tarafa bırakırız. Zaten, 21 Aralık"ta yaptığımız miting bunu yeterince göstermiştir. 32.000 kişinin olduğu alanda tüm Türkiye"deki 24.000 eczacının ezici bir çoğunluğu vardı. Eczacıların ezici çoğunluğunun aynı partiden olması, aynı siyasi saikle hareket etmesi mümkün müdür?  Diğer yandan devletin bir bürokratı: 24.000 eczacının “Artık Yeter” çığlığına kargalar bile güler diyebiliyor. Bürokrat ciddiyeti ile bağdaşmayan bu üslubu bir kenara bırakarak söylüyoruz: Kargalar ne yapıyor bilmiyoruz ama eczacı kan ağlıyor. Biz bilimsel verilere dayanıyoruz: Eczacılar yaşam savaşı vermektedir. Eski uygulamalar yetmiyormuş gibi, eczanelerin üçte ikisini kapanma tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak yeni uygulamalarla ümüğümüzü sıkmaya çalışıyorlar. Hükümet bugünlerde IMF ile görüşme masasında olabilir, ama biz ümüğümüzü sıktırmayacağız. IMF"ye verilen ilaçta tasarruf sözlerinin bütçedeki yansımasını gördük. Bu, eczacının emeğinin ve sermayesinin biraz daha kamulaştırılması anlamına gelecek. Ama ondan da öte, halkın sağlık hizmetine ulaşması zorlaşacak. 25 milyon kişiye hizmet veren eczacılar bugün 70 milyona hizmet veriyor, diyor sayın Bakan. Peki eczacı 25 milyon kişiye hizmet verirken sesi çıkmıyordu da şimdi neden Artık Yeter diye bağırıyor? Çünkü 25 milyon kişiye hizmet verildiği sırada avans ödemesi yoktu, muayene ücreti yoktu, Tebliğler her gün değişmiyordu, ilk kez 2005"te 2 genelge yayınlandı, 2006"da 8, geçtiğimiz yıl 17 tane genelge yayımlandı. Çünkü, ilaç fiyatları Euro"ya bağlı değildi, eczacı karlılığı bu kadar düşük değildi, kamu kurum ıskontosu yoktu, provizyon sistemi yoktu. Eczacıların içinde yaşadığı sorunları sayın Bakanımız da kabul ediyor. Ama nasıl? “Dört, beş sorunumuz varmış, onları da çözermişiz” rahatlığıyla. Bizim o “dört beş sorunumuz” son dört beş yıldır var sayın Bakan. Hatta geçen Temmuz"da bu sorunları çözmek için taahütte de bulunmuştunuz ama sonra nedenini bilmediğimiz biçimde vazgeçtiniz. O gün o imzaların gereği yerine getirilseydi, bugün burada olmazdık zaten. Yani biz, bıraktığınız yerdeyiz. Sadece üstüne yeni sorunlar eklenmiş biçimde. Şimdi soruyoruz: Ödemelerin zamanında yapılması madem bu kadar kolaydı, niye bugünü beklediniz? Avans ödemesi madem sorun değil, niye ortadan kaldırmıyorsunuz? Muayene ücretlerini çözeriz diyorsunuz, niye çözmüyorsunuz? Kamu kurum ıskontolarını geçen Temmuz"da çözecektiniz, hatta imza da attınız, madem bu kadar kolay, neden imzanızı geri çektiniz? Bu provizyon sistemi ayda on gün çalışmıyor, neden düzeltmediniz? Bu durumda biz mi çözümden yana değiliz? Biz çözüm için her yolu deneyip, başka hiçbir şansı kalmamış olanlarız. Biz, uzlaşmadan yanayız, ama dayatmaları da kabul etmiyoruz. Meslek örgütümüzü devreden çıkartarak yapılacak herhangi bir sözleşmeyi de, herhangi bir Kanun değişikliğini de kabul etmiyoruz. Üstelik, SGK ile sözleşmeli eczacılarımızın tamamı bu görüşte. 16 Ocak"ta eczanemizi açtığımızda ekranımıza “meslek örgütünüzü, odanızı boşverin, gelin sizinle bireysel sözleşme yapalım” derlerse, işte burada imzası bulunan 22.000 eczacı, bunu yapmayacak. Çünkü eczacı artık bu vaadlere inanmıyor. Biz, bugün, bunu yapmayacağımızı, sorunlar çözülmezse 16 Ocak günü SGK"nın sözleşme yapacak eczane bulamayacağını tek tek eczacılarımızdan aldığımız yetki ile, söylemeye geldik. Dolayısıyla şimdi karşınızda gördüğünüz heyet, Merkez Heyetimiz ve eczacı odaları başkanlarımız, sadece delegelerin oyuyla seçilmiş kişiler değil, 22.000 eczacının bu sorunun çözülmesi için tek tek yetki verdiği kişiler. İsterseniz meslek örgütü sıfatı ile bizimle görüşün, isterseniz 22.000 eczacının seçtiği heyet sıfatımızla. Sadece şunu kavrayın: Bizim için bu ikisi arasında hiç bir ayrım yoktur. Bunları ayırmaya da ne siyasetin, ne de tehdidin gücü yetmeyecektir. Kamu kurum ıskontosu sanal, ilaç fiyatları sanal diyenlere bir yanıtımız var: Buradaki imzalar gerçek. Mahalle baskısı ile değil, hükümet baskısına rağmen toplanmış imzalar. Buradan ilan ediyoruz; biz eczacılar olarak SAĞLIK, MESLEK, YAŞAM HAKKIMIZI HİÇE SAYAN UYGULAMALARA TAVİZ VERMEYECEĞİZ.” Evet sevgili okurlarımız bu yazıyı okuduktan sonra özellikle yorumlarınızı bekliyorum. Yorumunuz Türk Eczacılar Birliği başkanla rkurulu sonuç bildirgesi üzerinden olursa bende daha da çok mutlu olurum. Saygılarımla.