EMPATİ KURMAK VEYA BİRİLERİNİ ÖYKÜNMEK
Bir okuyucumuz yorumunda diyor ki: salih hoca efendi; makaleni ilk defa okudum, nerelisin hangi ilimleri almışsın bilmiyorum lakin makalen hoş geldi bana... biliyorsun son aylarda bir diyalogcular modasıdır gidiyor?? dine İslam"a inat yorumlar[m.islamoğlu h.karaman gibi) amanin çook dikkat et sen de bozulma sana da diyalogcular el atmasın!!.. ahir alametleri hızla görülüyor?? diyor. Ben de bugünkü yazımı bu çerçevede düzenlemeğe çalışacağım.
Hz Peygamberimiz SAV: "Men teşebbehe bikavmin fehüve minhüm Ebû Davud, Libas, 4; Müsned, 2/50 buyurmuş.
Bir kimse herhangi bir toplumla benzeşmeğe uğraşırsa onlardandır."
Teşebbüh, yenilik adına kendilerini başkalarına zorla benzeştirmeye zorlamak ve başka toplulukları teknoloji, sanayi ve terakkide örnek alacaklarına; kılık-kıyafette, yaşama tarzında ve zevk ü safada taklide kalkışmaktır.
Yakın tarihimizde Abdülmecid veya İkinci Mahmut devri, teşebbühün bir devlet politikası şeklinde dayatıldığı devirdir. Bu dönemde başta kılık-kıyafet olmak üzere her şeyde ciddi bir teşebbüh göze çarpar.
Hatta bazıları kendi değerlerine karşı tiksinti duyacak kadar başkalaşmış ve akl-ı selimi hayrette bırakacak ölçüde düşünce saplantılarına düşmüşlerdir.
İnsan, üzerine farz olan bir vazifeyi eda ederken, "Giyim ve kuşamımdan dolayı dışlanmayayım; ilk bakışta ürkütücü olmayayım!" düşüncesi ve niyeti ile Sırat-ı Müstakim"in dışına çıkarılmış toplumun telâkki, örf, âdet, gelenek ve göreneklerine göre davranması teşebbühtür.
Bir insanı anlamak başka şeydir, ona hakvermek başka şey. Empati kurduğumuzda karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini anlamak esastır; sempatide "yandaş" olmak esastır. Empatide anlamak, sempati de ise anlamış olalım ya da olmayalım, karşımızdakine hak vermek söz konusudur. Biz önemli kişiliklerle empati kurarız; duygudaşlık kurarız, ama onlara asla sempati duymayız.
Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Kendimizi kişinin yerine koymamız ve onu anlamamız şart değil; karşımızdaki kişiyle aynı duyguları ve görüşleri paylaşmamız gerekmez; sadece onun duygularını ve düşüncelerini anlamaya çalışırız.
Sempati duymak, o insanın sahip olduğu duygu ve düşüncelerin aynısına sahip olmak demektir.
Karşımızdaki kişinin rolüne girerek empati kurduğumuzda, o kişinin rolünde kısa bir süre kalmalı, daha sonra da bu rolden çıkarak kendi rolümüze geçebilmeliyiz. Aksi halde empati kurmuş sayılmayız. Karşımızdaki ile özdeşim kurmak, ona benzemek veya ona sempati duymak, empatiden farklı şeylerdir.
Karşımızdakinin rolüne girer; onun ne düşündüğünü anlamaya çalışırız. Karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini tam olarak anlasak bile eğer anladığımızı ifade etmezsek empati kurma sürecini tamamlamış sayılmayız. Bir sıkıntımız olduğunda, bizimle konuşan kişi, dostça bir gülümsemeyle kolumuza dokunup sıkıntımızı sözelleştirirse, rahatladığımızı hissedebiliriz.
Cemiyet anlayışına göre sıkıntı içindeki kişi ile empati kuran kişi, karşısındakinin durumunu anladığı için sıkıntıyı gidermek yani kendisini rahatlatmak için o kişiye yardımda bulunur.
Cemâat anlayışına göre, sıkıntıdaki kişi ile empati kurarak onun durumundan haberdar olan kişi, diğergam bir davranışta bulunarak, sıkıntıdaki kişiyi rahatlatmak amacıyla ona yardım eder.
Bir hadiste:
İki Müslüman kardeş buluştukları zaman onların durumu tıpkı iki elin haline benzer. O ellerin her biri diğerini yıkamaktadır. İki mümin bir araya geldiğinde muhakkak ki Cenab-ı Hak her birine arkadaşından hayır nasip eder Bu söz üzerine ashab-ı kiram:
- Ya Rasulallah, onların vasıflarını bize söyle ki bizde onlardan olmaya çalışalım.
- Onlar Allah yolunda sevişenler, Allah için bir arada oturanlar ve Allah için biri diğerini ziyaret edenlerdir. Deylemî Müsned, Nesei Sünen-i Kübra.
Hepimiz kılık ve kıyafetimizle dahi, kendisinin hayranı olduğumuz birisine benzemeyi arzu ederiz. "Keşke burnum, Efendimiz'in burnuna benzeseydi. Gözlerim ve kulaklarım da O'nunkiler gibi olsaydı" arzusu Hz Peygambere SAV karşı muhabbet duyan hemen her ferdin içinden geçer. "Keşke şekil ve şemailimde Onun gibi olsam!" demeyen mü'min yok gibidir.
Kur"an-ı Kerimde itaat, yaşayan kişiye yapılır. Ölü kişiye ancak ittiba edilir. İşte bu, sevenin sevdiğine şeklen dahi benzemeye çalışmasının ifadesidir:
Söyle: "Eğer Allah'ı seviyorsanız; benim sünnetimi örnek edinin ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı yarlığasın. Allah, yarlığayıp rahmet ağını aralayandır." Ekle: "Allah'a, dolayısıyla Resulün sünnetine saygı duyun. Şayet dinden kaçış gösterirseniz bilesiniz ki Allah o kâfirleri sevmez." Âl-i İmran Sûresi: 31-32.
Rabbi Allah cc olanlar, insanlar arasından bazı insanları değil, Allah"ın melekelerini kendilerine yönlendirici olarak görürler:
"Kuşkusuz: "Rabbimiz Allah!" dedikten sonra Sırat-ı Müstakimci de olanlar... evet melekler üzerlerine inişip: "Korkmayın, tasalanmayın; vaadolunduğunuz cennetle yüz yüzesiniz derler. Biz hem dünya hayatında hem de âhirette sizin seçilmiş yönlendiricileriniziz. Orada gönüllerinizin çektiği ve akıllarınızın çağrıştırdığı her şey var! Yarlığayıp rahmet ağını aralayanın ikramı olarak..." Fussılet Sûresi: 30-32.
İnsanların duygudaşlık kurduğu veli kişiler, bugünün diliyle sivil toplum örgütlenmesine katılmaktır. Bugün empati kurduğumuz cemâatler, sivil toplum örgütü bünyesindedir. Âyet-i kerimedeki şühedâ, savaşta şehit düşenler değil, bizim yorumlamalarımızla sivil toplum örgüt güdüleyicisi şeyhler olmaktadır. Beraberindekiler de Sıddıklar, Nebiler ve salihîn olmaktadır. İşte empati kurmak, o büyük zatlar gibi olmaya çalışmaktır:
Öyle yaptıkları takdirde, biz onlara Ledünnî katımızdan cennet katı büyük ecir verir, onları nice Sırat-i Müstakımlere kılavuz ederdik. Herkim Allah'a, dolayısıyla o Resül'ün kararlarına saygı gösterirse işte onlar... evet onlar, Allah"ın inam ettiği Nebiler, alp eren Sıddıklar, halkı güdüleyici şehidler ve salih kullar ile bir aradadır. Bunlar ne güzel can dostları STÖ!.. o aşkın irade, Allah katından! Alîm olarak Allah yeter. Nisa Sûresi: 67-70.
Diyelim ki Resûlüllah"ın sav çok sevdiği ve onların da Hz Peygamber"e duygudaşlık beslediği Dihyet"ul-Kelbî, Darende"de zuhur etmiş olduğunu duyduk, öyle tahmin ediyorum ki birçoğumuz, sanki hacca gidiyormuş gibi derin bir iştiyak ile onu görmeye koşarız. Bunun için her şeye katlanırız. İşte bu sevgi Rabbimiz'den ötürüdür.
Bizde insanî kemalâta, olgunluğa ve eksiksizliğe karşı bir alâka vardır ama bu ilişki Hz. Hamza'ya, Hz. Ali'ye, Selman-i Fârisî"ye ve Sa'd İbn Ebî Vakkas'a RA duyduğumuz hayranlık gibi değildir. Biz bunları delicesine severiz. Ama bu muhabbet, Allah ve Resûlullah'tan ötürüdür. Binaenaleyh, insanlığın kılavuzu sayılan, Sevadd-i Azam olan zatları sevmek doğrudan doğruya Zât-ı Ulûhiyete karşı bir sevginin ifadesidir.
Dünyada duygudaşlık duyduğumuz zatları cennette de müşâhede etmenin ve daimî bir değişiklik içinde zevk-i ruhanî yaşamanın tek vesilesi de burada Cenâb-ı Hakk'a karşı duyulan muhabbettir. Ne var ki, ruhunda ve vicdanında ummanlar gibi muhabbeti duymayan bir insana bu muhabbet ve zevk-i ruhanîyi anlatmak da mümkün değildir..
İşte bugün televizyon çizgi filmlerinde, genç yavrularımıza bu empati kurma kolikliği aşılanmaktadır. Şaki karakterliler dünya yönlendiricileri, dünyayı ateşe vermek için empati kurmaktadırlar.
ABD'deki işkenceci yetiştirme okulu aday öğrencileri ilkin toplu hayvan kesimhanelerine, kasaplara götürüyorlarmış. Acımasızlığı, şiddeti içeren filmler gösteriliyormuş. Soylu kahramanlar, soysuz hırsızlar, caniler belleklere kazınıyormuş. Önce animatik, sonra gerçek avlar gösteriliyormuş. Daha sonra kötü insan tipleri, vahşi, kuduz hayvan tipleriyle özdeşleştiriliyormuş. Derken uçaklardan canlı hayvan atmaya başlıyorlarmış. En sonunda da uçaktan insan atmaya başlıyorlarmış.
İşte ben, bütün hayatımda asla sempati kurmadık, ama İmam Azam"la, İmam Gazzali ile, İmam Rabbanî ile, Muhyiddin-i Arabî ile, Ahmet Hamdi Yazır ile empati ve duygudaşlık kurmaya çalışmaktayım. Biz Ehl-i Sünnet hareketini de bu yönde canlı tutacağız.