ENDGAME (2009)
Yönetmen: Pete Travis,
Oyuncular: Mark Strong, Chiwetel Ejiofor, William Hurt, Jonny Lee Miller, Derek Jacobi, Langley Kirkwood, Jacques Strydom, Moshidi Motshegwa, Timothy West, Clarke Peters,
Senaryo: Paula Milne,
Yapımcı:Hal Vogel, Liza Marshall
IMDB: http://www.imdb.com/title/tt1217616/
Mühim olan, elinde silah olan birinin, o silahı kullanmamasıdır. İşte bu yüzden, Mandela, Ghandi'den daha fazla Ghandi'dir Silahsız bir Ghandi'ye, elindeki silahı yani onu kullanma imkânı olduğu halde- kullanmayan bir Mandela'yı tercih ederim. Mahatma, bu konuda affeder beni sanırım
Ruanda Oteli'ni seyrettiğimde, kanım donmuştu. Döner bıçağı diyeceğimiz büyük kılıçlarla, birbirlerini kesiyorlardı. Hutu'lar mı Tutsi'leri kesiyordu? Hepsi siyahî olan bu adamlar, işgalcilerinin ayrımlarına inanıp, bir kısımlarına Hutu, bir kısımlarına da Tutsi demişti. Oysa hepsi siyah ve hiçbir farkları yok.
Yeryüzü tarihi, işgalcilerin gidişatlarının tarihidir biraz da. İspanya, Portekiz vesaire, vesaire
İki ülkenin işgaline hep gıcık olmuşumdur. Zira az sonra söyleyeceğim o iki ülke, girdikleri yerden çıkarken bile orada kalmıştır. Biri İngiltere Çıktığı yere kesinlikle trafik kuralını bırakır: For eksempıl yani örneğin demek istedim, İngilizce'nin de içine ettim bu arada -Hindistan İngiltere'yi kovdular, lakin trafik hâlâ İngiltere gibi akışır orada (Kıbrıs da aynı )
İkincisi Fransa. O da dilini bırakır çıktığı yerde. Örneğin Cezayir Fransa'dan kurtulduklarında, Fransızcayı resmi dil yaptılar.-Cezayir'in kurtarıcısı görünen Bin Bela -Ahmed bin Bela- da Fransa'da tahsil görmüştür, ne hikmetse artık. O yüzden ben, İngiltere'den ziyade Fransa'ya kızarım; en kötüsü dilini bozmaktır, girip çıktığın ülkenin. (Hatta ben, sırf Fransa bağlantılı diye bir spor kulübümüze bile uyuzumdur )
Mandela'yı gayet rahat biçimde konu edinen bir film de bizim Kirli Harry'nin filmi. Oynamak kadar, film çekmeyi de beceren adam bizim Harry. İyi, Kötü ve Çirkin'den beri göz ağrımız Bir rugby maçıyla, koskoca Mandela'yı açıklamak, cidden çok zordur; O bunu başardı. Gran Torino'da, ülkesinin Kore meselesiyle hesaplaştığı gibi Gayet rahat, anlaşılır ve kalbe işleyen Bir savaş gazisinin gözüyle, o savaşı yerle bir etti o filmde. Bir savaş gazisinin, Koreli komşuları için şehit olduğunu gördünüz o filmde. İlk günden beri nasıl oynadıysa, aynı agresif adam olarak ve nasıl beceriyorsa artık- çok da farklı biri olarak Anlattı bize işte. İnvictus'da da oynamadan, sadece çekerek, anlattı bize hem Mandela'yı hem de O'nun ülkesini.
Kitleleri durduran adam Mandela. Sevincinden şımaracak kitleyi, öylece durdurur O. Engeller şımarmalarını. Bir avuç beyazın idare ettiği ülkesini ele aldığında, asla intikamı düşünmez.
Dışarı bırakıldığında, intikamı adeta yasaklar. Kendine yapılanların öcünü almaz hatta düşünmez bile.
İnvictus'la birlikte seyredin bence bu filmi. Ya da önce bunu sonra İnvictus'u seyredin. Birbiriyle tamamen alakalı iki film.
Yıllar önce Akşam Gazetesi'nde bir söyleşi yapılmıştı. Kaydettiğim link artık açılmıyor maalesef. İşte o söyleşiyi veren kişi de seyrettiğimiz bu filmde. Hani o, saçlarını ortadan ayırmış haliyle orda duran genç adam; yani o zamanlar genç (Ramon Tikaram Aziz Pahad) Aziz Pahad, Hind asıllı ve savunma bakanlığı yaptı Güney Afrika'da.
Kârdasınız, tek film yerine, üstü kapalı, birkaç film özetledim size.
Not: Mandela, 12 Eylül rejimimin verdiği barış ödülünü almamıştır. Aman bunun için kızmayın O'na. Zira O bize benzemiyor. Bir karar vermiş: Adı antidemokrata çıkmış kimsenin hediyesini kabul etmiyor. Anlayış gösterin, zira hayatını buna adamış