Türkiye hem doğal kaynakları, hem de tarımsal alandaki verimliliği ile dünyanın kendi kendisine yeten en önemli ülkelerinden biri.
Ancak uygulanan politikalar ve dış sermaye yatırımları ülkemizin en değerli asıl doğal
kaynaklarını yok ediyor. Plansız yatırımlar doğayı yok ederken gıda kaynaklarımız da birer birer yok oluyor.
Türkiye çölleşirken yabancı sermayenin sadece karlılık amacını taşıyan yatırımları da kaynaklarımızı tehdit ediyor.
Bunların başında da enerji yatırımları geliyor. Türkiye'nin su kaynakları barajlarla yenilenebilir enerji üretme konusunda yeterli iken ve rüzgar ve güneş enerjisi gibi alternatif kaynakların güçlendirilip, bu alandaki yeni teknolojiler yaşama geçirilmesi gerekirken , her ne hikmetse dışarıdan satın aldığımız doğalgaz ile çalışan elektrik santralleri kuruluyor sürekli.
Bunlardan ulusal sermaye ile kurulanlar ve elektriği >Türkiye2ye verenlere de bir anlamda
katlanabiliriz ama ya Avusturya sermayeli OMW' nin Terme Kozluk'taki yatırımına ne demeli.
Yoğun ve sürekli gelişen gündem içinde unutuldu gitti sanki. Arada yerel gazetelere reklam vermeseler hatırlayacağımız da yok.
Yatırım başlayacağı zaman yaşananlar ÇED Raporu süreci, ve sonrasındaki tepkilere rağmen santral kuruldu. Ve bu santralde doğalgaz ile üretilen enerji Türkiye'ye verilmeyecek. Avrupa ülkelerinin enerjisini karşılayacağız.
Bize kalan ise yapmayı vaad ettikleri okul, tutulması mümkün olmayan istihdam sözleri, saldığı gazların yarattığı tarımsal kirlilik ve en önemlisi denizin kirlenmesi ve denizdeki canlı yaşama verdiği zarar.
Ne zarar veriyor diyecekseniz. Bu santral su ile soğutuluyor. Soğutmada deniz suyu kullanılacak ve saatte 60 bin ton deniz suyu açıktan borularla alınarak santralin en az 800 Santigrat derece ısınmış sistemini soğutacak ve o ısı denize tekrar dönecek.
Düşünebiliyor musunuz? Saatte 60 bin ton su, içindeki canlılar, planktonlarla birlikte 800 dereceye gelecek, soğuturken kaynama noktasının çok çok üzerine çıkacak, yani canlılar haşlanacak , hatta buharlaşacak ve o kaynar buhar denizin derinliklerinde kilometrelerce soğuyana kadar canlıları ve eko sistemi yok edecek.
Bu konu nereden mi çıktı. BOTAŞ elektrik üreten kamu kurumlarına verdiği doğalgaza yüzde
37 zam yapınca yorumlar elektriğe de zam gelebileceği yönünde idi. Aklıma dışa bağımlı enerji ürettiğimiz ile ilgili geçmişte yaptığım araştırmalar geldi.
Türkiye şu anda dışa bağımlı bir elektrik enerjisi üretiminin içinde sonuna kadar. En az yüzde 55'i aşmış durunda bağımlılığımız. Ve elimiz İran'a, Rusya'ya Azerbaycan'a mahkum. Orta ve uzun vadede onların iki dudağı arasında elektriğimiz, ısınmamız ve enerjimiz.
Oysa doğal, ve öz kaynaklarımız neden kullanılmaz, ya da doğayı yıkma uğruna hidro elektrik santrallerine mantar gibi ruhsat neden verilir anlamış değilim. Enerji evet... Ama ülke, havası , suyu , toprağı da lazım bize...
Hele de gıda kaynaklarımız ... Asla bitmeyecek olan ihtiyaç. savaşlar su ve gıda için çıkacak gelecekte . Ve Türkiye bu kaynaklarını hovardaca harcıyor, dışa bağımlı enerji ve tarım politikaları yüzünden.
Siyaset ve öngörü de çok önemli ABD'nin İran'a koydurduğu ambargoya uyan Türkiye'nin İran ile kltın ticareti de tehlikede . Washington yönetiminin uluslararası yaptırımlar kapsamına İran'a yapılan altın ticaretini de ekleyeceğini açıklaması Ankara'da rahatsızlık yarattı.
İran'dan yılda 10 milyar dolarlık petrol ve doğalgaz alan Türkiye, uluslararası yaptırımlar yüzünden enerji faturasını transfer etmekte zorlanıyor. Bu sorunun altın ihracatıyla çözümlendiğine dair haberler üzerine Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bir açıklama yaptı ve SWIFT sisteminin kapanması yüzünden doğalgaz ödemelerinde altın kullanıldığını açıkladı.
Bu açıklamanın üzerinden 48 saat geçmeden ABD yönetiminden altın ve kıymetli maden transferini yasaklayan yeni bir yaptırım paketinin hazırlandığı haberi geldi.
Washington'dan gelen açıklamaları değerlendiren Enerji Bakanı Taner Yıldız, Türkiye'nin İran'dan ham petrol ve doğalgaz temin ederken uluslararası yaptırımları gözeten bir nezaket ve hassasiyet sergilediğini belirterek, BM kararları bizi bağlar ama bir ülkenin yalnız tek taraflı olarak aldığı yaptırımlar hele hele Türkiye'nin menfaatine dokunuyorsa ve çakışıyorsa biz bunu tekrar bir değerlendirme ihtiyacı hissederiz dedi.
Şimdi ABD'ye uyup enerjimizden ve gelirlerden mi olacağız, yoksa karşı çıkma gücünü bulabilecek miyiz?
SİVAS OLAYLARI NİHAYET!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Sivas olaylarının araştırılması için Devlet Denetleme Kurulu'nu görevlendirmiş.
Aradan 19 yıl geçtikten sonra mı olmalıydı? Biraz, hatta çok geç değil mi? Bakın Cumhurbaşkanlığı'nın açıklamasına : "Bilindiği üzere, Sivas'ta 01-02 Temmuz 1993'te yaşanan ve 37 kişinin ölümü ile sonuçlanan olayların sonuçları ve olaya taraf olan her kesimdeki tesirleri hala devam etmektedir.
Madımak hadisesine müdahil olan tüm kesimlerde; olayların gerçek mahiyetinin algılanması/kavranması ve çıkarılan sonuçlar itibariyle derin bir belirsizlik ve kuşku mevcuttur.
Nitekim, Sivas'ta faaliyet gösteren 114 sivil toplum kuruluşu, Sayın Cumhurbaşkanımıza yapmış oldukları ziyaret esnasında söz konusu hususları dile getirmiş ve konunun tekrar incelenmesi talebinde bulunmuşlardır.
Sayın Cumhurbaşkanımız, Madımak olayının gerek oluş şekli, amacı, sonuç ve tesirleri itibariyle gerekse dönem içerisinde yaşanan diğer bazı olaylarla irtibatları itibariyle bir bütünlük içerisinde araştırılması ve incelenmesi için Devlet Denetleme Kurulu'nu görevlendirmiştir.
Ne arıyoruz peki? Derin devlet mi? Derin ilişkiler mi? Bulabilecek misiniz, yoksa bu da bugüne kadar karanlıkta kalan derin yapının derinliklerinde kaybolup gidecek mi? Arkasında dış güçler var mı? Bilmek istiyor herkes. Soruların cevaplarını da almak . Olumlu ama geç kalmış bir girişim.