(10-16) Mayıs tarihleri arası “Dünya Engelliler Haftası” olarak, 12 Mayıs tarihi de “İşitme ve Konuşma Engelliler Günü” olarak kutlanmaktadır. Bu gün ve haftaların kutlanması; bu konularda toplumsal bir bilincin oluşması, engellilerin fark edilmesinin sağlanması, kamu idaresinin engellilerin ihtiyacı olabilecek tüm gereklileri yerine getirmesinin istenmesi için zemin oluşturmaktadır. Son yıllarda, başta mevzuatın geliştirilmesi olmak üzere, geliştirilen mevzuat çerçevesinde de toplumsal hayatın içinde yer alınması bakımından, engelliler için hak ettikleri sonuçları elde ettikleri görülmeye başlanmıştır.
Zihinsel, bedensel, görme, işitme ve konuşma olmak üzere engellilerin dört ana sınıfa ayrıldıkları görülmektedir. Her engelli sınıfının kendi içinde bir takım sorunları ve ihtiyaçları vardır. Bireysel hayattan sosyal hayata, kamu işlerinden ticari işlerine, siyasetten ibadete kadar her konuda ihtiyaçları olan hususlarda kendilerine rehberlik edilmesi insani bir sorumluluk, gerekli hakların verilmesi de hukuki bir zorunluluktur.
Zaman zaman engellilerin imani ve ibadet durumları hakkında maksadı aşan sözlerin söylendiği görülmektedir. Özürlü, engelli ve hasta olan insanlar, ibadetlerini güçleri ölçüsünde yaparlar. Bu kimselere dini her türlü kolaylık sağlanmıştır. Akli melekesini yitirenler ise ibadetle sorumlu değillerdir. "Allah kişiye gücünün üzerinde yük yüklememiştir" bilgisi Kur'anidir. Özürlüler, özürleri dikkate alınarak ibadetlerini yerine getirirler. Ayağı sakat olanlar oturarak namaz kılar, kollarını kaldıramayan tekbirlerini içinden alır. Rüku’ya eğilemeyen ne kadar eğilebilirse o kadar eğilir. Oturamayan yaslanarak namazını kılar. Midesi ağıran, kalp, tansiyon ve benzer rahatsızlıkları olanlar, eğer bu rahatsızlıkları oruç tutmalarına engelse oruçlarını tutmazlar, karşılığında bir fitre miktarı fidye verirler. Zihinsel özürlü olanlar da akledemedikleri ve düşünemedikleri için iman ve amelden sorumlu değillerdir. Kur'anda direk olarak dünyevi engellilerden bahsedilmemiş olması bu gerçeği ortadan kaldırmaz. Hadislere ve Hz. Peygamber uygulamalarına bakılır, ümmetin bu konulardaki icmasına itibar edilir, kadim gelenek göz önünde bulundurulur ve benzer durumlarla mukayese yapılarak kıyas yoluna gidilir. Kur'an, Sünnet, İcma ve Kıyas; Şer'i Delillerdendir.
Engelliyi ve engelli ile ilgili süreci iyi değerlendirebilmek için mutlaka engellinin yaşamına şahit olmak gerekir. Her hangi bir engellinin bir gününü, bir haftasını, bir ayını, bir yılını müşahede ederek onun ibadetlerini nasıl yapacağı konusunda görüş söylenebilir. Zihinsel özürlüler hariç diğerleri iman bakımından sorun yaşamazlar belki ama sağlıklı insanlar gibi amel de yapamazlar. İşitme özürlülerle ilgili olarak da "siz de mükellefsiniz" demek en kolayıdır. Ama onların mükellef olmaları başkalarının katkısıyla sağlanır. "Çocuklarınıza yedi yaşına geldiklerinde namazı öğretin" buyuran Peygamberin bu buyruğunun hikmeti onların beyinleriyle o yaşta inanç ve ibadet sorumluğunu düşünme melekeleri gelişmediği içindir. İşitme engelliler de dış müdahale olmadan hiç bir şekilde imani ve ameli konuları fark edemezler. Bunların sorumluğu başta anne babaları ve sonra da kamu idaresinin etkisiyle orantılıdır. İşitme engellilerin dini anlaması ve ibadetlerini yerine getirebilmeleri, işitme engellilerin alfabesini bilen ve işaret dili ile anlatmayı başarabilen ilahiyatçıların, din uzmanlarının varlığı ile sağlanabilir. Bu yardım ve gerekli materyaller olmadan, Allah insanların kalıbına değil takvasına bakar diyerek engelli olanların da sağlıklı olanlar gibi sorumluluğa sahip olduklarını söylemek hakkaniyet sınırlarını aşar.
Engelliler; akılları ölçüsünde imanlarından, fiziki engelleri ölçüsünde de amellerinden sorumludurlar. Onlara, sağlıklı ve engelsiz insanların sorumluğunu hatırlatmak, en hafif ifade ile onları anlamamaktır. Toplumun bereket ve rahmet damarı olan engelliler; o topluma Allahın lütfudurlar.
ENGELLİLER RAHMET VESİLESİDİR...
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.