Bugün birkaç konuya değinmek istiyorum. Bunlardan ilki toplum olarak geldiğimiz kötü noktalardan biri olan fırsatçılıktır. Sıra başkalarını eleştirmeye gelince hepimiz dürüstlük abidesi kesiliyoruz ama sıra kendimize gelince fırsatçılığın alasını yapıyoruz. Hayat pahalılığın başını alıp gittiği bir dönemde herkes başkasını eleştirip kendini görmezlikten gelmeye çalışmakta. Gıdaya gelen zamlarla ilgili sürekli üç harfli marketleri eleştiren toplumun, sıra kendine gelince çok daha kötüsünü yaptığı da bir gerçek. Çok değil üç ay önce köylülerin sattığı beş kiloluk sütün fiyatı yetmiş liraydı, üç aylık süreçte önce seksen lira yaptılar, ardından yüz lira yaptılar, şimdi de bir kısmı yüz yirmi lira yapmış. Gerekçeleri de yem fiyatlarının sürekli artması. Merak edip yemci arkadaşlara yem fiyatlarında son üç aylık süreçte zam var mı diye sordum, aldığım cevap kurban bayramından bu güne dek kepeğin çuvalına sadece on lira zam geldiği oldu. Yani kepeğe zam falan gelmemiş, süt üreticileri fırsatçılıktan başka bir şey yapmamışlar. Hani gıda fiyatlarını üç harfli marketler yükseltiyordu, bu ne şimdi? Eskiden süt yirmi lirayken süt üreticilerine acırdım, beş litre süt yirmi lira olur mu derdim ama o zaman bir çuval yem 240 liraydı, şimdi tam iki katı ama süt neredeyse altı katı olmuş. Eskiden üç harfli marketlerde sütün litre fiyatı beş lirayken köylününki iki liraydı, şimdi markette sütün litre fiyatı yirmi lira köylününki de aynı fiyat hatta biraz daha pahalı. Köylü, talep olunca işine gelen alsın zaten millet sırada deyip işin içinden çıkıyor, kim fırsatçı siz karar verin.
Aynı şekilde inşaatlarda çalışan ustaların yevmiye fiyatı geçtiğimiz yıl beş yüz lira iken deprem bölgesinde ustalara duyulan ihtiyaç nedeniyle önce bin liraya, daha sonra da bin beş yüz liraya kadar çıktı. Bırakın ustaları, ev temizliğine giden bayanlar geçtiğimiz yıl iki yüz lira yevmiye alırken şimdi beş yüz lirayı beğenmiyorlar. Yurdu meskene çevirince inşaat temizliği yaptırdık, bir artı bir dairelerin temizliğine biner lira para ödedik. O da en uygunuydu, iki katı fiyat verenler çoğunluktaydı. Taşeron firmalara iş vermek adeta ateş pahası. Sizin anlayacağınız eline fırsatı geçiren tutturabildiğine gidiyor. Aynı şekilde haziran ayında Atakum Belediyesi’ne yeni bir bina yapmak için ruhsat müracaatında bulunduk, denetim firmasından mühendisine, belediyede inceleme yapan teknik personelinden fenni mesulüne öyle enteresan bir bürokratik yapı var ki anlatmakla bitmez, dört ay oldu hala ruhsat çıkaramadık.
Son olarak bir konuya daha değinmek istiyorum. Ondokuzmayıs Lisesi’nin C bloku, İlkadım Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne tahsis edildiği için okul mezunları rahatsızlık duymuş. Bir kısmı bize de ulaştı, konuyla ilgili köşe yazmamı istediler. Ben o okuldan mezun oldum, Ondokuzmayıs Lisesi ile komşu bir okul. Olayın ne olduğunu sordum, soruşturdum ve tahsisin geçici bir tahsis olduğunu, İmam Hatip Lisesi binasının ekonomik ömrünü doldurması nedeniyle ya güçlendirme yapılması gerektiğini ya da yıkılıp yenisinin yapılacağını öğrendim. Çevre ve Şehircilik yetkilileri binada oturulamaz raporu verince Milli Eğitim Müdürlüğü geçici bir süreliğine okulun öğrencilerini Ondokuzmayıs Lisesi’nin boş olan C blokuna taşımışlar, bunda anormal bir durum yok. Bu tür tahsisler geçmişte çok yapılmıştır, İmam Hatip Lisesi’nin İlim Yayma ve Eğitim Vakfı’na ait binası geçmişte Alpaslan İlkokulu yapılıncaya dek o okula tahsis edilmişti. Aynı şekilde kız öğrencilerin eğitim gördüğü bina da bir dönem doğumevine tahsisi edilmişti. Daha sonra binaları yapılınca herkes binasına geçip binaları boşalttı. Olayları değerlendirirken objektif olmak zorundayız. Meslek lisesi, düz lise, fen lisesi, imam hatip lisesi ayırımı yapmak doğru bir düşünce değil. Okulların hepsi bizim, hepsinin sıkıntılarını çözmek için elimizden geleni yapmak zorundayız.
Gönül isterdi ki İmam Hatip Lisesinin mezunları bu konuyla ilgilenip basın açıklaması yapsınlar veya kamuoyunu bilgilendirsinler ama ne gezer. Pilav yiyip resim çektirmeye gelince herkes piyasada ama ortada en ufak bir sorun olunca ortalıkta kimsecikler yok, iş yine bu fakire düştü. Olsun hiç sorun değil, nimetler, makam ve mevkiler, yiyip içmeler onların olsun, biz dün olduğu gibi bugün de çileye talibiz. Sanırım matlup hâsıl oldu, bu günlük de bu kadar. Kalın sağlıcakla.