Hepimizin sabit telefonları,internet kayıtları,bir şekilde dinleniyor,kayda geçiyor ve ilerde kullanılmak üzere bir köşeye konuyor olabilir.Bunu birçok kişi söylüyor,ortada bu konuyla ilgili birçok fikir dolaşıyor.
Sonra vadesi dolmuş kişilerin vadesi dolmuş konuşmalarından herhangi bölümler işe yarayacak kadar kesilip biçiliyor ve gerekli olup olmadığı, özel hayatın gizliliği sınırının geçilip geçilmediği göz önüne alınmadan çeşitli operasyonlarda ve soruşturmalarda Emniyet mensularınca kullanılıyor.
Fakat nasıl oluyor artık onu hiçbirimiz bilmiyoruz;ama Emniyet'e emanet edilen bu "çok gizli" ve "çok gerekli" belgelerin emniyetinden şüphe duymaya başlıyoruz;çünkü bunlar süratle dışarı çıkıyor,basın yayın kuruluşlarının bir kısmına hemen ulaşıveriyor.
Anayasamız yasadışı yollarla elde edilmiş deliller suç kanıtı olarak sunulamaz dese de,çamur atılıyor; izi toplum hafızasında kalıyor!
Bu delillerle içeri konan,içerde "akıllanacağı" düşünülen; ama giderek çürütülen beyinlerle,olan bu ülkeye oluyor! Bu insanlar milletinin esaretten kurtulması için,halkın hakları için meydanlara çıkarken,kitaplar yazarken,kimseden bağış burs ya da torpil almaksızın milletin gücüyle ayakta kalmaya çalışırken bölücü ilan ediliyor,darbeci ilan ediliyor; asıl teröristlerle ve asıl bölücülerle,başka ülkelerin adamı olanlarla aynı kefeye konuyor! Gücü elinde tutanların,halkın aklını bilinçli olarak karıştırmaya çalışarak oynadığı oyun,yüz yıllardır devam ediyor.
Hala uyumamış,haksızlıklardan usanmış kitleler meydana çıkıp seslerini duyurmak istediklerinde bu kez yurttaş yurttaşa kırdırılıyor,tepedekilerin eli değmeden temizleniyor(!) tüm kirler...
Telefonların dinlenmesi,çeşitli yollarla sürekli göz hapsinde oluşumuz bana 1930'ların usta yazarı George Orwell'in 1949'da yazdığı ölümsüz eseri "Bin Dokuz Yüz Seksen Dört"ü hatırlatıyor.
Giderek sessiz,korkak ve tedirgin bireyler oluyoruz.Yollarda şüpheyle yürüyoruz.Sokakta birinin ayağı takılıp düşse kimse dönüp bakmıyor,ben şahsen bir gün yolda yürürken çukura düşsem kimse kurtarmaz diye korkarak daha dikkatli yürüyorum! Evde,sokakta,meydanda,caddede,markette sürekli izleniyorken insanlar daha da çekiniyor konuşmaya.
Tam bu noktada bununla ilgili bir gelişme oluyor ve artık polislerin coplarının plastik değil "demir" olacağının haberini izliyoruz Uğur Dündar'ın sunduğu (12 Kasım 2008 tarihli) anahaber bülteninde.
Sanırım insanlar artık bir seçim yapacaklar "kafa kıran ya da yoğun bakıma yollayan plastik copla;öldürme riski olup da meydanlara doluşan insanların cesedini "meydanda bırakma olasılığı olan" demir coplar arasında!
"İnsanlar korksun,seslerini çıkaramasın,biz de ülkede istikrar var,her şey yolunda merak etmeyin,biz sizi önce aç bırakır sonra da cemaatlerle evinize sadaka yardımı yapmaya devam ederiz" diye düşünüyor bazıları...
Peki siz ülkenizden toprak talep edenlerle,bölücülük yapanlarla,ülkenizin kurucularına küfredenlerle el sıkışarak ve "diyalog" ve sağduyu gibi temennilerde bulunarak ülke yönetirken;demir coplara bu ülke için çalışanlar,memurlar,işçiler ve ülkenin geleceği öğrenciler maruz kalacak öyle mi?
Ne diyelim? Ferrum'una kuvvet öyleyse!...
İyi haftalar...
*Ferrum,demir elementinin Latince'deki karşılığıdır.