Karakterimden midir nedendir bilmiyorum ama insanların ikiyüzlülüklerini, riyakârlıklarını ve sahtekârlıklarını görünce onların yaptıklarının tam aksini yapasım geliyor. Zamanında adam gibi doğruları söylemeyip insanlara yalakalık yapanların şimdi o insanları yerden yere vurmaları yok mu inanın insanı çileden çıkarıyor. Benim bildiğim karakterli insan güçlülerin haksızlıklarına karşı dimdik durup, güçsüz, zayıf fakat haklı olanların yanında yer alırlar. Ama maalesef bugün durum tam tersine dönmüş durumda. Allaha, ahiret gününe ve doğruluktan, dürüstlükten yana olan herkes insanların zor günlerinde onların yanlarında olurlar. Bu işi bizatihi yaşamış birisi olarak insanın zor gününde yanında olması gereken yakın dostlarını dahi yanında bulamayınca ne kadar üzüldüğünü çok iyi bilen bir insanım. Allah hamdüsenalar olsun ki sağlam imanımız ve ekonomik rahatlığımız vardı da sıkıntılı günlerimizi atlattık, yoksa bu topluma kalsaydı inanın kafayı yerdik.
Geçmişte karşımızda olan veya her fırsatta bize düşmanlık eden insanların tamamına yakınının nasıl perişan olduklarını görünce sadece Rabbime hamd ediyorum. hani o her fırsatta bize karşı insanları ayaklandırıp bize her türlü düşmanlığı yapanlar nerede..? Kimisi il özel idaresinin parasını iç ederken karıları çiftledi ama Allah belalarını verdi iflas ettiler; kimisi art niyetli olduğu için hem siyaseti bıraktı hem iflas edip mobilyacılık sektörünü bırakıp memurluğa geçmek zorunda kaldı. Kimisi ise siyaseti kullanıp oturduğu binayı dahi haksız yere elde etti ama Allah mallarının mülklerinin tamamını ellerinden aldı. Siyaset yapan okurlarımız çok iyi bilirler, AK Parti ilk kurulduğu günden itibaren teşkilatlarda görev alan ama en ufak bir şey yapmayıp Atakum’da fırınların önlerinde gece toplantıları düzenleyip bürokratları oralara çağırıp millete hava basan ama en ufak bir teşkilat çalışması veya seçim dönemlerinde çalışma yapmayan bazı zevat vardı. Bu insanların oturup kalkıp konuştukları tek konu Adnan Bahadır’ın Başkanvekilliği’nden nasıl alınacağı konusuydu.
Bu insanlara ömrü hayatımda en ufak bir kötülük yapmadığım gibi, geçmişte bir tanışmışlığım veya hukukum da yoktu ama adamların salavatı bendendi. Arkadaşlar, “Şu adamlarla gidip bir konuş bakalım dertleri nedir seninle, senden başka konuları yok” deyince gidip konuşma gereği duydum. Gittim; “Arkadaşlar benimle alıp veremediğiniz veya derdiniz nedir?” diye sordum. Onlar da benimle dertlerinin siyasette olmamın ötesinde bir şey olmadığını, kendilerinin siyasette ayakta kalmalarının benimle uğraşmaktan geçtiğini, siyasi ağa babaları olan camış kılıklı bazı eski vekillerin talimatı gereği böyle davrandıklarını dolaylı olarak anlattılar. Ben de takdir sizin deyip ayrıldım yanlarından. Ama adamlar öyle bir fitne ateşi yaydılar ki anlatamam. Bazı ahmakları üzerime verip benimle uğraştılar ama sonunda ne oldu derseniz, onların durumu da ortada benim durumum da ortada. Allah bana siyaseti bir daha nasip etmesin, asla istemem, çünkü bu iş dürüst insanların yapacağı iş değil.
Konumuzu dağıttık ama geçmişte yaşadıklarımı hayat boyu unutamayacağımdan zaman zaman bu konuyu dile getireceğim. Gelelim yazımızda kaldığımız yere. Geçmişte bu insanları yere göğe sığdıramayan, FETÖ’cülerin her türlü ekmeğini yiyen, her türlü imkânlarından yararlanan insanların şimdi kalkıp “Şu FETÖ’cüler yok mu onlar şöyle kötü böyle kötü” dediklerinde bunlara inat Fetöcü olasım geliyor. Ulan alçaklar, ulan şeref mahrumları daha düne kadar FETÖ’cülerin kıçını yalayan ben miydim yoksa siz miydiniz, onlarla yurt dışı seyahatlere gidip okullarını ziyaret edip geldiklerinde yere göğe sığdıramayanlar acaba kimlerdi? Yoksa ben mi gittim oralarda yedim, içtim, şehevi duygularımı tatmin ettim de haberim yok. İnsan bir şeyi söylerken veya yazarken azıcık dönüp mazisine bakmaz mı? Önce kendi kapısının önünü temizlemez mi? Bu toplum balık hafızalı değil diyenler yoksa bizi mi Balık hafızalı zannettiler?
Ömrümde hiç bir zaman düşene bir tekme de ben vurayım mantığı ile hareket etmedim, bundan sonra da etmem söz konusu olamaz. Dün FETÖ yapılanmasının en güçlü olduğu dönemde herkes onların kıçını yalayıp , imamlarına taparken bu fakir asla en ufak bir taviz vermedi. Hiç unutmuyorum, Sakarya Dersanesi ilk gazeteyi açtığımızda bize reklam vermişti ama ben aklımızı kiraya vermenin zararlarını anlatan bir yazı yazmıştım. Dersaneye gidip parayı tahsil edecek olan arkadaşa oradaki görevli aynen şunu demiş, “Bu adam bizim nereye bağlı olduğumuzu bilmiyor mu da bu yazıları yazıyor? Bu şekilde yazılara devam ederse bir daha bizden reklam almaya gelme” demiş. Bizim o günkü reklamcı da, “O’nun reklam diye bir derdi yok, o para için yazı yazmaz, doğru bildiğini yazar” demiş. Haliyle biz de oradan bir daha reklam almadık. Biz o günlerde bu mücadeleyi verirken Cemaat’e tapanlar şimdi onların aleyhinde yazınca inanın FETÖ’cü olasım geliyor… Böyle rezalet, böyle ilkesizlik olmaz arkadaş. Yazıma burada son veriyorum; kalın sağlıcakla.