İbadetlere taalluk eden konularda; Allah (c.c.) ve Rasûlünün (s.a.v.) emrettiği veya nehyettiği konuların, kolayca anlaşılabilmesi için; İslam Alimlerinin, Kitap, Sünnet, İcma’ ve Kıyas yoluyla ortaya koydukları anlaşılabilir hükümlerdeki, içtihat (yorumlama v.b.) farklılıklarından doğan yollara, ekollere Fıkhi Mezhepler denir.
Sayıları fazla olmasına rağmen, Müçtehid İmamlarının adıyla anılan Dört Mezhep tanınmış yani meşhur olmuş diğerleri sadece kitaplarda isim olarak kalmış ya da yok olmuşlardır.
Meşhur olanları ;Hanefî, Şafiî, Malikî ve Hanbelî’dir.
Fıkhî mezhepler de, geçen yazımızda bahsettiğimiz İtikadî Mezhepler gibi, iyi niyetlerle yapılan ilmî çalışmaların güzel neticeleridir.
İstisnalar olsa da, bizler doğru olanı takip edersek mesele kalmaz!
Bu dört mezhebin mensupları da Müslümandırlar ve asla bizden farklı bir mezheple amel edene farklı gözle bakılmamalıdır.
Bir çok konuda zaten zaruretten dolayı, diğer mezheplerin fetvalarıyla da amel edebiliyoruz…
Bu amellere fıkhi anlamda “Telfik” denilmekte olup, tabii ki zaruret halinde ve yeterli ilime sahip alimlerimizin tavsiyesiyle yapabileceğimiz işlerdir.
Zorunluluk olmadıkça, keyfî olarak yapmak doğru değildir ve bir çok mahzurları vardır!
Herhangi bir Fıkhî mezhepden olanın, diğerini eleştirmesi, yanlış yapıyormuş gibi algılaması kesinlikle İslami olmadığı gibi, Mezheplerin engin hoş görüşüne de tamamen tersdir.
Zaten bu durumda, Mezheplerin amacı ortadan kalkar ve “MEZHEPÇİLİK” başlar ki günümüz İslam dünyasının en büyük sıkıntısı da budur.
Gelelim siyasi mezhepler nedir sorusunun cevabına!
Siyasi Mezheplerin ayrışma noktaları genellikle; Halife seçimi ve yönetim anlayışı kaynaklıdır.
Tarihte bir çok örneği vardır ki, ilk akla gelenleri; Şia ve alt fırkalarıyla, Keysaniler ( Hind kültürlü), Zeydîler (Yemen’de), İmamiyye, İsnaaşeriyye, Dürziler, Nusayriler, Hariciler v.b.dir.
Siyasi mezheplerin bir çoğu günümüzde halen yaşamaktadırlar hatta yeni yeni siyasi Mezhepler de maalesef oluşmaktadır…
Müslümanlar; Akide ve ibadet konularının dışında en fazla kavgayı, bilerek veya bilmeyerek “Siyasi Mezhepçilik” anlayışından çekmişler.
Bu gün dahi; herhangi bir hanedanı kutsayanlar, Halifelik anlayışını hanedanla özdeşleştirenler veya siyasi partilerinin dediğiyle, İtikadi ve Ameli konuları çeliştiğinde; siyasetçinin dediğini tercih edenler bir anlamda “Siyasi Mezhepçi” değil midirler?
İslam Tarihi boyunca, Müslümanlar arasına her türlü fitne fesadı ekenler, birbirlerine, Allah Allah nidalarıyla saldıranlar daima Siyasi Mezhepçilerdir….
Misal; Hz.Osman (r.a.)’ın şehid edilmesi, Sıffin, Cemel, Kerbela ,Timur ile Yıldırım’ın, Fatih ile Uzun Hasan’ın savaşları ne içindi?
Bu gün bile değişik partilerde olan müslümanların birbirine acımasızca saldırması, münafık, kafir, mürted, hain ilan etmelerinin altında yatan sebep gerçekten; İtikadi veya Fıkhi ayrılık mı yoksa siyasi veya iktidar olma/kalma arzusunun bastırılamaz dürtüleri midir!
Müslümanın siyaseti veya siyasi çizgisi elbette olacak, yönetim tabii ki önemli ancak tehlike; siyasi duruş, “Mezhep” yapılırsa vardır.
Altı bölüm olarak devam ettiğim “MEZHEPLER” konusunun sonuna geldik.
İnşallah faydalı olmuştur.
Allahu Teala Ümmet-i Muhamedi, siyasi mezhepçiliğin şerrinden muhafaza etsin!