Müslüman; elinden ve dilinden diğer Müslümanların emin oldukları, kendisine güven duyulan kimsedir. Eylemi ile söylemi örtüşen, yapamayacağı şeyleri söylemeyen, söylediklerini yerine getiren kimse; kendisine güvenilen ve itibar edelin insandır. Peygamberimiz, kendisine “bana İslam’ı öyle tanıt ki bu konuda başkasına bir şey sorma ihtiyacı hissetmeyeyim” diye soran bir sahabeye; “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” cevabını vermiştir. Müslüman kendisi için arzu ettiğini, diğer Müslümanlar için de arzu etmedikçe Allah tarafından makbul olacak bir imana sahip değildir.
İslamın ortaya koyduğu Müslüman tipi ile, toplumda bulunan Müslüman tipi arasında farklılıklar vardır. Sözüne güvenilmeyen, işini doğru yapmayan, hile ve dolandırıcılığı davranış biçimi haline getiren, elinden ve dilinden zarar görülen, şerrinden emin olunmayan çok fazla sayıda, kendisini Müslüman diye tanımlayan insan bulunmaktadır. Böyle tutum ve davranışlara sahip olan Müslümanlar nedeniyle İslam dışı toplumlar tarafından İslam; kötü bir din ve anlayış diye tanımlanabilmektedir. Artık bir Müslüman için; “O Müslüman’dır yalan söylemez, hırsızlık yapmaz, gönül kırmaz, istismar etmez, kimseyi aldatmaz, ondan mala-cana, akla-ırza zarar gelmez” demek imkansız gibidir.
Fırsatçılık haramdır. İnanç gereği oluşan manevi iklimi fırsatçılığı tahvil ederek maddi çıkar sağlamak da haramdır, kimlik yozlaşmasının hayata yansımasıdır, inanç, yürek ve tasavvur kirliliğinin en çarpıcı örneğidir. Fakir edebiyatı yaparak zenginleri sömürmek, malı ben kazandım diyerek yokluk içerisinde olanların acı ve sızılarını duymamak, fakirlerle zenginlerin arasında taşeronluk yaparak bunu kendileri adına fırsatlara dönüştürmek imani ve ahlaki bir sorundur. Bu tutum ve davranış biçimleri, buna katkı sağlayan eylem ve söylemler günahtır, sonucunda elde edilmiş olan her şey haramdır.
Dini duygu ve değerleri kullanarak fırsatçılıktan nemalanmanın dünya ve ahiret sonuçlarına katlanmak çok zordur. Bunları Hz. Peygamber müflis olarak tanımlamaktadır. Ahirette, başkasının dünyada işlemiş olduğu günahı çekmek zorunda kalacak olanlar da işte bunlardır. Müslümanların inanç ve ibadetlerini istismar ederek fırsata dönüştürmek en hafif ifadesiyle zulümdur. Zulüm yapan zalimleri Allah sevmez ve mağdurları onları affetmedikçe de Allah onları bağışlamaz. Çünkü Allah her zaman mazlumların yanındadır. Fırsatçılara geçit vermek, toplumu kemirmelerine katkı sağlamak, haramdan beslenmelerine yardımcı olmak da vebaldir. Sözüne güvenilmeyen, kendisine emanet teslim edilemeyen, toplumun çoğu tarafından da sevilmeyen bir kişi; kendisini, imanını, Müslümanlığını gözden geçirmelidir. Müslüman; sevilen, güvenilen, istifade edilen, elinden ve dilinden emin olunan insandır.
İslam kardeşliği ve bu kardeşliğin gerektirdiği hukuk fırsatçılığa geçit vermez. Zor durumda bulunanların üzerinden menfaat devşirmek Müslüman davranışı olamaz. Zorluk ve yokluk içinde kıvrananların bu durumunu istismar ederek, onları boğaz tokluğuna çalıştırmak ve bundan da gelir elde etmek helal olmaz. Diğer taraftan imkanlar ölçüsünde kendisine fırsat sağlanan kimselerin de elde ettikleri imkan alanlarından hareketle istismar içerisine girmeleri hak olamaz. Müslüman kişinin tüm fiillerini inandığı dinin kurum ve kurulları belirlemektedir. O neden Kur’an Kamil Mümin kavramını öğretmektedir. Kemale eren mümin; Yaratanın mesajlarını yaşayandır ki onun hayatında fırsatçılık yoktur. Fırsatçılık haramdır. Haramların devamlı işlenmesini kişinin kalbini körertir, basireti kapatır, feraseti önler, kişilik bozukluğuna neden olur ve Müslümanın yozlaşması anlamına gelir.