Fırsatlar; imtiyazdır. İmtiyazları Allah c.c sunar. Dolayısıyla, imtiyazlar ilahi merkezlidir.
İmtiyazlar; menfaat ve çıkar için kullanılmamalı, toplum manfaatine, insanlara hizmet için değerlendirilmelidir.
Böyle olduğunda, her imtiyaz, kişi için "Lütuf" olur ve dualara vesile teşkil eder.
Nimetler, şükrü gerektirir. İmtiyaz da bir nimettir, bu nedenle de şükrünün edâ edilmesi lâzımdır.
Şükür, nimetin cinsiyle olursa daha büyük anlam ifade eder.
İmtiyaz sahibi olmanın şükrü, fırsatları hizmete dönüştürmektir.
İmkan, makam, konum ve pozisyon sahibi olmak, kişi için önemli imtiyazlardandır.
Bu fırsatların şükrü, içinde bulunulan toplumun her kademesine karşı sorumluluk duymak ve gereklerini yerine getirmekle sağlanır.
Toplumsal itibar sahibi olanlar, büyük ölçüde fırsatları kendileri için değil, içinde yaşadıkları toplum için değerlendirmişlerdir.
İnsana hizmet ibadettir. Bunu yapan kuluna Allah hem dünyada, hem ahirette iltifat eder.
İtibar sahibi olabilmek, sahip olunan fırsatları insanlar için kullanmanın bir sonucudur.
Beşer olmanın bir yansıması olarak insanlar, sahip oldukları fırsatları, yani, yazımıza konu olan imtiyazlı halleri kendilerinden menkul zannederler.
Toplumsal kanaatlere göre, iki kuzuyu, beş tavuğu güdemeyecek durumda olanların önlerine öylesine herkesin gıbta veya hasetle takip ettiği fırsatlar çıkar ki, bunları zeka ile; iş bilme ile izah etmek mümkün değildir.
Bazen de, toplumun içinde, en becerikli, en zeki, en pratik olduğu kabul edilen kimselerin bir türlü her hangi bir konuda mesafe alamadıkları görülür de, şaşılıp, kalınır.
Halbuki, her iki halde de fırsatı sunan; takdir yetkisine sahip olan Yüce Allahtır.
Yüce Yaratıcı, imtihanla muhatap olan kuluna verdiği her nimetin nasıl kullanıldığının hesabını da sorar. İlâhî mesaj böyle anlatır.
Allah, nimetlerinin eserini kulunun üzerinde görmek ister. Verilen nimetlerin egoistçe mi, yoksa toplum için mi kullanıldığı, imtihanın sonucunu da belirler.
Fırsatlar da nimettir, sahip olunan fırsatların insanların hizmetine kullanılması, o fırsatın şükrüdür. Böyle yapılması, hem karşı tarafın ihtiyaçlarının görülmesini sağlamış, hem de fırsatın sahibine imtihanı kazandırarak, cennet sermayesi oluşturmuş olur.
Eğer fırsatlar menfaate dönüştürülürse, müsibetle sonuçlanması sonuçlardan birisi haline de gelir.
Menfaate dönüştürülen "Fırsat", kişi için, nimete karşı nankörluktur, yani şükürsüzlüktür.
İmtiyazlar; egoist düşünce ile değil, hayri ve vakfi anlayışlarla değerlendirilmelidir. Yoksa, nimet olarak sunulan fırsatlar, belâ olarak sahibine döner.