FİTNENİN İLACI…

Sami Kesmen

Doğru olmak İslami bir gereklilik, insani bir değerdir. Huzurlu bir toplumun inşasında ve yaşamasında doğruluk en belirleyici etkendir. Birbirlerine güvenen ve inanan insanlardan teşekkül etmiş bir toplumun ahengi; başarı, huzur ve mutluluk oluşturur. Güvenli olmak ve güven duymak; Mü’min olmanın nişanesidir. Yalancılık ve sahtekarlık ise münafıklığın işaretidir. Aynı inanç mensubiyetine sahip olmayanlar bile, sırf güvenleri nedeniyle Müslümanlara itibar ederler. Zaman zaman da güven testini başarıyla geçmiş olan insanlara, Müslüman olmasalar da itibar edilmekte ve inanılmaktadır.
Peygamberimiz; doğru sözlülüğü ve güvenli olmayı övmüş, kişinin doğru söyleye söyleye doğrular sınıfına gireceğini ve böylece Cennette yer alacağını müjdelemiştir. Yalan söyleyenlerin de, yalancılar sınıfına girerek, yalancı olarak bilineceklerini, bu hal üzere ölüp, cehenneme gireceklerini haber vermiştir. Toplumun her katmanında doğrular ve güvenilenler olduğu gibi, yalancı ve sahtekar olarak bilinenler de vardır. İslam toplumunda bulunmaması gereken bu insan tiplerinin, toplumun güven duygusunu zedeledikleri bir gerçektir. Bu tip insanlar nedeniyle, diğer insanların birbirine güvenleri asgariye inmiş, zaman zaman güven merkezli yapılan iş ve işlemler de sorunlu olarak sonuçlanmıştır.
Herkes kendi hayatında, bir veya birkaç defa, güvendiği için mağduriyet yaşamıştır. Mağduriyet yaşayan insanlar zamanla güvenme reflekslerini kaybetmiş, gerçek ihtiyaç sahiplerine karşı duyarsızlıklar da oluşmuştur. Şimdilerde; kime, neden güvenileceği hususunda belirleyici kriterlerin şahadeti yeterli olmamaktadır. Zira; sahtekar ve yalancılar, güven duygusunun oluşmasını gerektirecek tüm değerleri kullanmayı gelenek haline getirmişlerdir. Yalanı doğru gibi söyleyen, tüm değer yargılarını yalanın malzemesi haline getiren, Allah c.c. yalanına şahit kılan, görüntü itibariyle de güvenin oluşmasına etki eden tüm bedeni dili kullanan insanlar; yaptıkları sahtekarlıklar nedeniyle toplumun güven duygusunu ve inançlardan beslenen yardımlaşma refleksini baltalamışlardır.
Tilki ile Yılan’ın yolculuk esnasında yaşadıkları, yazımıza konu olan hususu anlatmak için yeterlidir. Arkadaş olan Yılan ile Tilki ırmaktan geçerlerken, Yılan kurnazlık yaparak, suda boğulacağını söyleyip, boğulmamak için Tilkinin sırtına çıkar, kenara çıktıklarında bir hamle ile Yılan Tilkinin boğazına sarılır ve onu öldürmek ister. Tilki de bu güvensizlik karşısında kendi kartını oynayarak; Yılan kardeşinin ölmeden önce gözlerini bir kerecik görmesi için müsaade etmesini arzuladığını ifade eder. Buna inanan Yılan, Tilkinin boğazına sarılmış haldeyken kafasını uzatıp Tilkinin gözlerine doğru bakar. Bu esnada Tilki ağzıyla Yılanın kafasını kaparak, sallayıp, yere atar ve dümdüz uzatır. Yılana dönerek,”…öyle eğri büğrü olma… şimdi yattığın gibi dümdüz ol…” diyerek dersini vermiş olur.
Doğruluğun sermayesi iman’dır. İman değeri; çıkar ve menfaatlere asla kurban edilemez. Dünyevi imtihanın unsuru olan “Çıkar ve Menfaat”; kişinin iman derecesini belirlemektedir. Huzurlu ve imanlı kalplerin sahipleri; çıkar ve menfaatleri için değil, itibar ve güvenlerini dikkate alarak yaşamaktadırlar. Doğruluğu terk etmek; Allahın ayetlerini dünya menfaatleri için satmaktır. Doğru olmak; faziletli, erdemli ve imanlı bir duruşun yansımasıdır. Dünyanın en büyük ve güzel sermayesi; itibara konu olan doğruluktur. Her şeye rağmen doğru olmak; “Kamil Mü’min” duruşudur. Sözün senet gibi görüldüğü, yalanla iman bir arada durmaz anlayışının oluştuğu bir toplumun değer yargısı ve yaşam belirleyicisi; iman’dır. Doğruluk; imanın, sahtekarlık da fitnenin/nifakın işaretidir. Fitnenin ilacı; imandır, doğruluktur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.