Amerika’da hamallık yaparak hayatını idame ettiren bir adama, hayatından memnun olup olmadığını sormuşlar, adam hayatından gayet memnun olduğunu, namusuyla şerefiyle çalmadan, çırpmadan ailesini geçindirdiği için çok mutlu olduğunu söylemiş. Hayatım boyunca tam yedi tane meslek yaptım, bunların hangi meslekler olduklarını sürekli yazdığım için tekrar etme gereği görmüyorum. Ancak yaptığım yedi meslekte de çalmadan, çırpmadan, kimsenin hakkını yemeden helal rızık kazanmaya çalıştım; zaman zaman beni söğüşlemek isteyen üçkâğıtçı sahtekârlarla mücadelem olsa da işimi adam gibi yaptığım için Rabbime hamdolsun hiçbir zaman başarısız olmadım. Geçmişte ve halen daha mücadele ettiğim tek şey haksızlık, hırsızlık ve ahlaksızlıklara karşı dik durmaktır; bu noktada kimlerle hangi mücadeleleri verdiğim de ortada. Birileri gibi kazandığım servetimin tamamını siyasetten kazanmadım, alavere dalavere yaparak kamu malını yemedim, insanların yüzlerine başka arkalarına başka konuşmadım, adam gibi kim neyi hakketmiş ise onu söyledim, söylemeye de devam edeceğim.
Benim bu şehirde olmamdan aşırı derecede rahatsızlık duyan, hatta bu şehri terk etmem için servetlerinin büyük bir kısmını vermeye hazır olan bazı insanlarla yaptığım mücadele, ömrümün sonuna kadar devam edecektir. Eskiden yüzüme gülüp, arkamdan dolap çeviren bazı zevat, o günlerde yaptıklarını inkâr edip, “Vallahi de yapmadık, billahi de yapmadık, biz bu işin kıyısında kenarında bile yokuz” derlerken, şimdi tüm foyaları ortaya çıkınca, yaptıklarını alenen açığa vurmaları, bizim ne kadar haklı bir mücadelede içinde olduğumuzun açık ve net delilidir. Benim yıllardır dile getirdiğim ama kendilerinin inkâr ettikleri gerçekleri bugün kendi ağızlarından ikrar etmiş olmaları, beni ziyadesiyle mutlu etmiştir. Bu insanlar yıllarca adliyelerde yalancı şahitler bulup, aleyhimde ifade verdirmişler, hakimler de bu yalancı şahitler vesilesi ile bize tazminatlar ödetmişlerdir. Ama bugüne kadar, bir tane yalan haber veya iftiradan ceza almış değilim; sadece eleştiri sınırını aşıp hakaret ettiğim gerekçesiyle tazminat ödedim ki bundan da çok mutluyum. Örneğin, ben “Çakal Karlos” diye yazı yazmışım, adam gitmiş iki tane yalancı şahit bulmuş, o yalancı şahitler de “Samsun’da Çakal Karlos denilince akla falanca gelir” demişler, bunun için tazminat ödemiştim. Adam bu sıfatı kendisine layık görüp, iki tane de yalancı şahit bulmuş ise ben o parayı ödemekten zevk alırım. Ama ilginç olan, o yalancı şahitler ile yalancı şahitleri satın alan şimdi konuşmuyorlar, bu da tam onlara yakışan bir tavır.
Gelelim şu tavuk kümeslerine ve tavuk yolma meselesine! Allaha binlerce kez şükürler olsun ki tavuk yoluyoruz, tüyü bitmemiş yetimin malını yolmuyoruz; alın terimiz ile tavuk kümesleri işletiyoruz. Kaçak binalar yapıp, milletin malı olan mekânlara binalar dikmiyoruz. Sonra mekânlara şehrin Valisini, Belediye Başkanlarını getirip onlara garsonluk yapmıyoruz. O insanların gönüllerini hoş tutmaya çalışıp, kaçak binamızın yıkılmaması için mücadele etmiyoruz.
Tavuk kümeslerini ise, çok detaylı ve açıkça anlatacağım. Malumunuz, Mustafa Demirin, Bayındırlık Bakanlığı döneminde 500 metrekareyi geçen binalarda, kendi işinizi dahi müteahhit firmaya verme zorunluluğu getirildi. Biz de Lâdik’te genç bir arkadaşa, “Gel senin adına bir firma kurup, işin inşaat kısmını onun üzerinden yapalım, kendi mesleğimiz olan müteahhitlik parası ödemeyelim, bu sayede hem sen müteahhitlik karnesi alırsın, ileride iş yapma imkânı bulursun, hem de kümesler bitince orada çalışma imkânın olur.” Dedik. O da “Tamam” dedi ve firmayı kurduk. Tüm işleri yasal olarak bu firma üzerinden yaptık ve bitirdik. İş bitip kümeslerin çalıştırılmasına sıra gelince, o arkadaşa ve Lâdik temsilcisi olan şahsa “Gelin burada çalışın” dedik ama onlar, “Hayır efendim, biz çalışmadan para alacağız” dediler. Hatta “ Burası Lâdik, sen buraya dışarıdan geldin, bize de her ay şu kadar para ödeyeceksin” deyince, onlar ile yolumuzu ayırdık. Ama insanoğlu nankör olunca, onca iyilik yaptığımız, çoluk çocuklarını okutup barındırdığımız, hatta ve hatta eşi doğum yapınca evimizde baktığımız, cebimizden çıkarıp yüksek miktarlarda para verdiğimiz insanlar, soluğu düşmanlarımızın yanında alıp bizi mahkemeye vermek istediler ama ortada yasal olmayan en ufak bir şey olmadığından, mahkemeye veremediler. Şimdi bunu birileri yazacakmış, aman haaa sakın yazmamazlık etmesinler, yazmazlarsa küserim. Ben hayatımı Allah’a hesap verecek şekilde yaşamaya çalışıyorum, kullarına ise veremeyecek hesabım hiç yoktur.
Şimdi “Hak geldi” diyen arkadaşa soruyorum. Sizin hak dediğiniz, kaçak bina yapıp işletmek mi? Yoksa şehrin ileri gelenlerini oraya çağırıp, onlara hizmet edip kaçak binanızın yıkılmasını engellemek mi? Yoksa, Vedat Daştan gibi, şehrin en önemli FETÖ’cüsünün YEDAŞ’a kiraya verdiği binada avukatlığını yapmak mı? Yoksa, FETÖ’cülerin en hızlı dönemlerinde onlarla yurt dışı gezilerine gitmek mi? Yoksa, siyaseti kullanarak özelleştirme idaresinin avukatlığını çok yüklü miktarlarda ücretlerle almak mı? Yoksa, avukatlık mesleğinde, kamulaştırma davalarını ön plana alıp, yüksek kazanç temin etmek mi? Yoksa, “Kayıp Milyon Davası’ndan” ceza alıp ve siciline işlenen ama Ak Parti iktidarı sayesinde hala avukatlık yapmak mı?
Bu sorular o kadar çok ki sayfalarca sorsak inanın bitmez. İnsan inandığı gibi yaşamaz ise yaşadığı gibi inanır. Bu insanlar da yaşadıklarını İslam zanneden acınası tipler. Bir insanın malı helal ise, onu Allah korur. Bu insanların iki kez arabaları yok oldu, birisinde çalındı, bir diğerinde ise çocukları el frenini çekmeyi unuttu araba uçuruma yuvarlandı. Acaba, “Allah bu belaları neden verdi bana?” diye hiç düşünmezler mi? Allah Kur’an’da, “ Ya Ulul Elbab” buyurmakta, yani “Ey akıl sahipleri ”deyip hepimizi uyarıyor ama o akıl kimde var, onu siz takdir edin.
Şimdilik bu kadarla yetiniyorum ancak yazılacak o kadar çok şey var ki anlatamam; ilerleyen günlerde çok daha detaylı yazacağım. Kalın sağlıcakla.