Çocukluğumda büyüklerimizin ağzından düşmeyen köyümüzün bir hocası vardı. Köylünün ağzında şehir efsanesine dönüşmüştü: Yok efendim bölgemizin en derin alimiymiş, yok efendim Hacı Dursun Efendi'nin yanında 5 sene, Hacı Hasan Efendi'nin yanında 5 sene, hacı bilmem kim efendinin ise yanında 10 sene ilim tahsili yapıp, toplam 25 yıl ilim yuvalarında okuyup, bölgemizin en büyük hoca efendisi olmuş. Adamı öyle büyüttüler ki nerede ise efsane haline geldi.
Çocuk yapacaklar adını ona verdirir, ticaret yapacaklar fetvayı ondan alırdı. Çok merak eder dururdum, acaba bu adam neden bu kadar popüler diye. Aradan uzun yıllar geçip, hasbelkader aynı mesleği icra etmeye başlayınca gittim hoca efendinin yanına hayat hikayesini dinledim, yaptıklarını sordum. En son olarak da 'Hocam şuana kadar kaç öğrenci yetiştirdiniz? Sizin yetiştirip, şuanda görev yapan kaç öğrenciniz var? Hangi eserleri yazdınız?' diye sorunca hoca efendi afalladı. Çünkü o güne kadar hiç kimse ona böyle bir soru sorma cesaretini gösterememişti. Bırakınız öğrenci yetiştirmeyi adam görev yaptığı camiye ait Kuran kursunda eğitici olarak atanan arkadaşlara görev yaptırmayıp, her geleni göndermiş. Sizin anlayacağınız milletin ocağına incir ağacı dikmiş.
Araştırıp, bu 25 yıllık eğitim hayatının nasıl olduğunu öğrendiğimde bir de ne göreyim; bizim büyük hoca gitmiş bir hoca efendide 5 yıl okumuş, bir şey öğrenemeyince, gitmiş ikinci hoca efendiye, ondan da bir şey öğrenemeyince, bir başkasına derken 25 yılı böyle geçmiş. Benim gariban köylüm nereden bilsin adamın 5 yıllık eğitimi kafasının kalın olması nedeniyle 25 yılda yapabildiğini.
Gelelim asıl konumuza. Ömrü hayatını gazetecilik mesleğiyle geçirmiş, hayatında ayık gezmeyen, gazeteciliği onun bunun bir taraflarını yalamakla geçirip, yurtdışı seyahatlerde işadamlarına mendilcilik yaparak, mesleğinde yükselmeyi ilke edinmiş gazeteci bozuntuları, papuçlarının dama atıldığını görünce paniklemeye başladılar. Ben de bu durumu zevkle ve ibretle seyrediyorum.
'Peki onlara göre gazetecilik nedir?' diye soracak olursanız tarif edeyim: Dün ak dediklerine bu gün kara derken hiç sıkılmazlar. Sizden menfaatleri olduğunda yanınızdan ayrılmazlar. Az ayağınız yan basınca en büyük düşmanınız olurlar. Yanlarında çalıştırdıkları personelin yuvasını yıkmaktan mutlu olurlar. Köşe yazısı yazarken şehrin önceliği onları hiç ilgilendirmez. Onlar için önemli olan kendi çıkarlarıdır. Örnek mi istiyorsunuz? Çok.. Ancak sadece yakın tarihte yazılan bir yazıyı örnek vermem yetecek sanırım.
Malumunuz şehrimize demir çelik fabrikası kurulması gündemde. Yüzlerce kişiye istihdam yaratacak bu işletmenin kurulması, burada aynı işi yapan, tekel haline gelmiş birilerinin işine gelmeyince, çağırıyorlar yanlarına bizim 'dürüst', 'ilkeli' gazeteciyi derhal bir yazı yazması talimatını veriyorlar. Ve büyük gazeteci alıyor eline o sihirli kalemini başlıyor yazmaya. Efendim demir çelik fabrikası kurulmasına karşı değilmiş ama insan sağlığı daha önemliymiş. O yüzden bu fabrika çevre kirliliği yapacağından olmamalıymış. Yesinler seni.. Mobil santraller kurulurken neredeydin, büyük gazeteci?
Daha önceki yazılarımda birilerine sorduğum bazı sorular vardı. Kimse onların üzerine gitmeyeceğimi sanmasın. O soruların cevaplarını hala bekliyorum. Samsunspor Kulübü'ne yapılan operasyon sadece Mazhar Başoğlu dönemi ile sınırlı kalacağını sananlar yanılıyorlar. O soruşturmayı yapanları yüksek maaşlarla işe alıp yırtacaklarını mı sanıyorlar?
Gelelim başka bir haber ajansının başındaki gazeteci bozuntusuna. Samsunspor Kulübü'nden alacağını tahsil edebilmek için iş hayatı kaçak işletme kurmakla geçmiş, ömrü hayatında düzgün işi olmayan bir adamı büyük iş adamı olarak haber yapmasına ne demeli. Haber yapılması gereken o kadar önemli konular atlanırken, böyle bir üç kağıtçıyı haber yapmanın anlamı ne? Ayrıca hırsızlıktan, yolsuzluktan bahsedenler yanıma gelirlerse onlara evraklarıyla birlikte bu şehirde kimlerin hırsız olduğunu, kimlerin rüşvetçi olduğunu açıklarım. Evraklarını da veririm. Kimlerin Samsunspor Kulübü'nün paraları ile neler yaptığı belgeleri ile elimde. 19 trilyon bir yönetim döneminde, 17 trilyon başka bir yönetim döneminde nasıl iç edilmiş, balığın kilosu 5 milyara nasıl yenmiş, bir ekmek 168 milyon lira nasıl olmuş hepsi bende mevcut.
Paraları iç edenler gazete kurup, bu şehirde kanaat önderi diye dolaşırken, yedikleri hezeyanları kimlerin sırtına vurmaya çalıştıklarını da bu toplum bilmeli. Öyle 25 kuruşa şoför mahalli dönemi bitti. Çünkü biz varız artık.
Bir de öyle 7-8 kişinin çöreklendiği meyhaneleri kimse meslek odası olarak görmesin. Arkalarına bu kuruluşları alıp, meslek odasıymış gibi gözükenlerin kirli çamaşırları ortaya çıkacak. Meslek odası nasıl olur, gerçek gazeteciler kimler, bu toplum yakında görecek.. Kalın sağlıcakla