Gazetecilik dedikleri bu olmalı ki, kimse de ses seda yok!
Malumunuz bundan birkaç hafta önce yazdığım bir köşe yazısı ile ilgili ortalık karışmıştı. Valisinden, emniyet müdürüne, gazetecisinden, meyhaneci başına herkes ayağa kalkmış, olmaz böyle şey denilip, sayfalarca ilanlar verilip, ilkeli! Namuslu! Dürüst! Gazeteci arkadaşlarına sahip çıkmışlardı. Hatta günlerden pazar olmasına rağmen Emniyet Müdürü, İlkadım Polis Karakoluna özel talimatlar yağdırıp, nasıl yaparsanız yapın, bu akşam saat kaçta olursa olsun, bu dürüst! Namuslu! Kimsenin yağcılığını yapmayan! Gazetecilerin, yanlarına gidenleri bulun demiş. Görevli arkadaşlar da yollara düşüp, aramaya başlamışlar. Olayı ben duyunca, pazartesi günü gelirler, ifadelerini de verirler demiştim. Buna rağmen aramaya devam edilmesini isteyen birileri, O gece bu insanların emniyete getirilme konusundaki baskılarını şehrin en üst bürokratları marifetiyle temin etmeye çalışmış. Olayın perde arkasındaki organizatörler, kendilerini perde arkasında tutup, figüranları oynatmayı başarmışlar, ama bizden havalarını almışlardı!
Bu kadar ilkeli! Dürüst! Ahlak abidesi olan! Gerek gazeteci arkadaşlarımız, gerekse Manşet gazetesine giderek taziyelerini beyan eden, o karede resmi çıkan arkadaşlarımız, başta da meyhaneci başı olmak üzere, dün yaptığımız haber karşısında ne yapacaklarını çok merak ediyorum. Manşet gazetesi 17 Ocak 2009 tarihli gazetesinin 12. sayfasında sağlık ve güzellikle ilgili bilgiler verirken, birde fıkra köşesi ayırıp, ağza alınmayacak adabı muaşeret sınırlarını aşan kelimelere yer vermiş. Değil toplumun okuması, karı kocanın bile biri birine söylemekten ar ve haya ettiği, edepsiz kelimelerin yer aldığı fıkrayı yayınlayan bu gazete ile ilgili daha önce oraya giden arkadaşların, şimdi ne yaptıklarını veya ne yapacaklarını merak ediyorum. Yine meyhaneci başı çıkıp ilan vererek, bu yapılan gazeteciliğe uymayan etik olmayan davranıştan ötürü, manşet gazetesini kınıyorum mu diyecek, yoksa sessiz kalıp, nasıl olsa benimde ahlakıma uyan budur deyip, kendine göre de gazeteciliğin gereğidir deyip, susacak mı?
Şayet, haklıdan yana tavır koymayıp, yandaşından yana tavır koymak gazetecilikse, ben o gazetecilikte yok"um. Ben toplumun kültürü, ahlakı, ortak değerleri ne ise ona saygı duyulmasından yanayım. Diyeceksiniz ki; neydi o döner muhabbetleri? Toplum, kimin ne olduğunu, ne yaptığını, kalitesinin ne olduğunu bilmesi için bu tür yazılara ihtiyaç olduğunu düşündüğümden, özellikle bilerek yazdım. Ancak, açıkça insanların hak etmediği bir şeyi de yazmadım. Zaten adam arayıp, sen, benim akşamları alkol aldığımı nereden biliyordun deyince, kalitesini bir kez daha ortaya koymuştu. Bana göre sorması gereken ne iken, o neyi sormuştu. İşte gazeteci, işte yaptığı gazete, işte yanına koşup gidenler. Takdir, siz değerli okurların.
Geriye dönüp, bir nostalji yapıp, gazetemizin kurulduğu bir yıl öncesini iyice tahlil edecek olursak; gazetemiz kuruluncaya kadar kendisini gazeteci sanıp, ortalığı kasıp kavuranlardan tutun da, uyduruk bir dergi çıkartıp, kapağına birilerinin resmini koyup, ondan sonra da adamı kaz gibi yolanların yaptığı gazeteciliğin, dergiciliğin gerçek yüzünün ne olduğunu, cemiyet dedikleri; birilerinin kafayı çekme yerinden öteye gidememiş meyhanenin başındaki adamın gerçek kalitesinin ne olduğu ve son bir yıl içerisinde nasıl ortaya çıktığını hep birlikte gördük ve yaşadık.
Belki bazen biraz sert ve radikal çıkışlarımız olmuştur, ancak bu kadar haksızlık, ilkesizlik, seviyesizlik, ikiyüzlülüğün olduğu bir ortamda, yumuşak üslubun işe yaramayacağını gördüğümden, tercihimi bu şekilde yaptım. Pişman değilim, bugün gazete kursam, yine aynısını yaparım. Ne zamanki muhataplarınız, aradığınız veya istediğiniz seviyede olup, hak ve adaletten yana tavır koyarlarsa o zaman sizde seviyenizi ona göre ayarlarsınız.
İsmet Paşa"nın dediği gibi, namusluların da namussuzlar kadar cesaretli olduğunu görünceye kadar yola devam. Hoşça kalınız