Gel de Yazma

Menderes Yiğit

Şimdi yine yaşını, başını almış adamları yazıyor bu Menderes diyecekler ama dostlar; gelin benim yerimde olun da yazmayın. İçim burkuluyor, gönlüm daralıyor, vicdanım sızlıyor nasıl yazmam.

Bilmem hatırlarmısınız, 80 ihtilalinden sonra demokrasiye geçildiğinde tarih 1983'lü yılları gösteriyordu. O yıllarda merhum Ali Fethi Esener Paşa, Büyük Türkiye Partisi'ni kurdu. Siyasi yasaklı olan Sayın Demirel partinin büyüyüp iktidar olacağını görünce hemen ne kadar siyasi yasaklı varsa Büyük Türkiye Partisi'ne girmesini sağladı. Siyasi yasaklıların partiye dolması üzerine Büyük Türkiye Partisi kapandı. Böylece Demirel gibi yasaklıların da sayısı çoğaldı ve Demirel, kendi siyasi hayatının önünü açmak için önemli bir adım atmış oldu.

Erbakan hocaya sıra gelince, Refah Partisi'ni Av.Ali Türkmen'e kurdurdu. Milli Güvenlik Konseyi'nce Genel Başkanlığı veto edilen Ali Türkmen Bey'in yerine Ahmet Tekdal Genel Başkanlık koltuğuna oturdu. Partinin başında Ahmet Tekdal olsada Erbakan hoca uzaktan kumandayı hiç elinden bırakmadı. Taki siyasi yasaklar kalkıp Genel Başkanlık koltuğuna oturana dek.

Peki sonra ne oldu? Erbakan hocanın gelmesiyle birlikte Refah Partisi'ne gönül veren insanlar seçim çalışmalarına ibadet aşkıyla malıyla, canıyla, çocuğuyla sarıldı. İnsanlar, en özel günlerinden olan Kurban Bayramları'nda ailesiyle birlikte deri topladı, ardından türlü eziyetlerle tuzlayarak derileri sattı ve paraları Refah Partisi'ne bağışladı. Bu insanlar ki, inandıkları bir dava için kir pas içerisinde kimsenin çalışmayacağı şekilde çalıştılar, "Yeter ki Refah Partisi gelsin, ülke huzura ersin" diyerek kapı kapı gezdiler. Partilerinin başarılı olması için canla başla çalışan, herşeyi kendi cebinden karşılayan bir çok insanımız, Refah Partisi Genel Merkezi'nden 1 kuruş almadan yemeyip yedirirken, gezmeyip gezdirirken, partiye yapılan hazine yardımları buharlaşıp uçtu.

Paralar buharlaşırken, yardımlar nerede diye kimse birşey sormadı. Çünkü onu sormak çok büyük günah olduğundan neredeyse insanı dininden bile edebilirdi. Emirül Müminin (Müminlerin emiri) olan bir insana hiç böyle bir soru sorulur muydu! Haşa o istediği parayı istediği yerde harcama yetkisine sahip, peygamberlerde dahi olmayan sorumsuzluk makamında bir insandı. Diyeceksiniz ki "Ne demek istiyorsun Menderes, lafı gevelemede çıkar ağzındaki baklayı. Böyle bir para mı var. Varsa nerede bu para"

Sıkı durun söylüyorum dostlar, 80'li 90'lı yıllarda kimsenin sormadığı soruyu TMSF sormuş. Kayıp trilyon davası için Necmettin Erbakan'ın mal varlığına el koyunca, bir gazetenin Ankara Tesisleri ile ismi mevzubahis değil, çok büyük bir Alışveriş Merkezi'nin Ankara'daki 10 bin metrekarelik mağazasının mülkiyeti hocamızın adına çıkmış.

Böylesi büyük yatırımların hocanın üzerinden çıkmasına birşey dediğimiz yok. Menderes kulunuz sadece şunu diyor, "Şayet bu mülkiyetler beytülmaldan alınan yardımlardan yapılmışsa vah bu toplumun haline ki, bayram demeden seyran demeden çalışıp çabaladıkları, dişinden tırnağından arttırdıklarıyla kimler ne sefalar sürmüş. Yok bu mülkiyetler hocanın kendi fikir gücü ve uğraşları sonucu kazandıklarıysa diyecek hiçbirşeyimiz yoktur. Helal olsun hocamıza ki, siyasetle ticareti birlikte götürecek deha bir zekaya sahipmiş."
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.