Perşembe günü, Mimar Cengiz Bektaş, bir söyleşi için, Mimarlar Odasının misafiri olarak şehrimize geldi. DSİ Bölge Müdürlüğü konferans salonundaki söyleşi, tek kelime ile, mükemmeldi. Büyük keyif alarak dinledim. Tüm dinliyenlerin de aynı keyifi aldıklarını, söyleşinin devamındaki sohbet bölümüne gösterilen ilgiden anlamak mümkündü.
Anadolu uygarlığının geçmişinden başlayarak, tarihsel gelişimini özetledikten sonra, Osmanlı dönemi ve bağlı olarak kendi eserlerinden örnekler sunan Hoca, gelenekselden kopmadan da çağdaş eserler verilebileceğini anlattı bizlere. Geleneğe bağlı olmanın, eskiyi kopya etmek veya onu tekrarlamak olmadığını söyledi. Geçmişte kullanılan teknik ve malzemenlerin yol göstericiliğinde çağdaş eserler verilebileceğini, örnekleriyle gösterdi. Kerpiçle de modern binalar yapılabileceğinin farkına varmamızı sağladı...
Sözlerine başlarken anlattığı bir anı, hepimizi duygulandırdı ve işte Anadolu uygarlığı bu dedirtti: Çocukluğunda, annesinin pişirdiği bir yemekten, bir kap ta komşuya göndermek için kendisine verirken söylediği al bunu komşuya götür, kokusu gitmiş olabilir sözünün ne anlama geldiğini sonraki yıllarda anlayacaktı. İslamiyetin özü, hatta insanlığın özü de bu değil mi?
Sohbet esnasında, kendisi için söylediği Denizli'nin bir mahallesinden Kuyumcu Halil Bektaş'ın oğlu Cengiz Bektaş sözü, Hoca'nın alçakgönüllülüğünün güzel bir örneği idi. Her şeyi ile bir Anadolu insanı...
Burada, Hoca'nın sohbetini özetliyecek değilim. Amacım, bu girizgâhtan sonra sözü meslektaşlarımın ilgisizliğine getirmek. Yetmişine merdiven dayamış, mesleğinin zirvesindeki bir usta, birikimlerini paylaşmak üzere, bizleri kırmıyarak şehrimize geliyor. Yorgunluğu ve kaybedeceği zamanı önemsemeden ve hiç bir maddi çıkar beklemeden, sırf meslektaşları ile birlikte olmak ve onlara bir şeyler anlatabilmek için yapıyor bunu. Ne yalan söyliyeyim, salonun dolacağını, dinleyicilerin bir kısmının da ayakta kalabileceğini düşünürken, salonun yarısının bile dolmadığını görünce hayal kırıklığına uğradım. Gelemiyenlerin hepsinin mi işi vardı?
Mimarlar arasında Cengiz Bektaş'ın kitaplarını okumamış, ya da adını duymamış birisinin olabileceğini sanmıyorum. Buna rağmen salonun dolmaması düşündürücü. Anlamak zor olsa da, öğrenmek istemiyene, ya da bilgisini yeterli görene ne denebilir... Ancak, söyleşiyi organize eden Mimarlar Odası için bu halin üzücü olduğunu söylemek mümkün...
Söyleşi esnasında gözüm belediye başkanlarımızı da aradı. Özellikle mimar başkanlarımızı... Sayın Metin Burma'ya katılımından dolayı teşekkür ederken, katılmıyanların da elbet bir mazereti vardır(!) diye düşünmek istiyorum. Ne de olsa, şehr-emini olmak zor iş. Sonra seçim sonrası için tebrikler de devam ediyor...
Bizlere böyle bir usta ile birlikte olmak ve O'nu dinlemek olanağını sunan Mimarlar Odası'na, dinleyiciler adına, teşekkür ediyorum.
Bizleri kırmıyarak şehrimize gelen ve bizleri onurlandıran Cengiz Bektaş Hoca'ya da saygı ve teşekkürler...