İlçeden gelen arabaların il merkezlerine girememelerine, benim sevgili halkım, 'Müslüman'a gâvur eziyeti' şeklinde bir yorum yapmışlardı. Aziz milletimizin bu benzetmesini kulak arkası yapmamak lazım gelir diye düşünüyorum.
Bu gelin başı, saçı yapmak mevzusu da bundan çok farklı bir durum olmasa gerek. Zavallı damat adaylarımız, evlenirken, önüne dayatılan bu tip konularda dut yemiş bülbül gibi sessiz ve çaresiz kalıyorlar. Adettir diye bir şey yapamıyorlar. Biri de çıkıp, 'Öyle âdetin içine tükürürüm' demiyor, diyemiyor.
Çok değerli okurlarım, sevgili arkadaşlar! Ben yaptığım, yapacağım ve yapmak zorunda olduğum, yapmak zorunda bırakıldığım işlere şöyle bir bakarım. Bu yapacağım iş, benim sağlığıma zarar veriyor mu? Eğer sağlığıma zarar veriyorsa benden uzak olsun. Benim inançlarım sağlığımı korumamı emrediyor.
Bana dayatılan iş, mesleğime zarar veriyor mu? Eğer mesleğime zarar veriyorsa ben buna evet diyemem. Çünkü geçimimi, mesleğimden sağladığım için, mesleğimin devamı benim için önemlidir.
Üçüncü ve son olarak da benden istenen iş, inançlarıma uymuyorsa, ben bu işi yapamam arkadaş. Çünkü inançlarımız sayesinde yaşarız veya yaşatılırız. Dolayısıyla gelin başı yaptırmak olarak halk arasında bilinen konu, eğer inançlarıma uymuyorsa, benden vize alması çok mümkün görünmüyor. Ve ben de, az çok dürüst bir insansam, yapmadığım ve inanmadığım hiçbir şeyi söylemem.
Sevgili arkadaşlar, yaşadığınız topluma bir katkınız yoksa kendinizi eksik hissetmeniz gayet doğaldır. Ben birçok konuda olduğu gibi, evlilik kurumuna da âcizane bir katkı sağladığımı düşünüyorum. Damat adayları artık, gelinin çevresindeki bayanlar ile kendi çevresindeki bayanların saçlarını yaptırmak zorunda kalmayacaklar. Bunu en güzel şekilde ben, yakın çevremde uygulayarak gösterttim. Şimdi bu paylaşımımla da sizler için iyi bir örnek olacak bu husus. Sadece kendi eşinin saçını yaptırması damat beye, inanç ve maddiyat anlamında külfet olarak yeter de artar bile.
Biz ki inançlarımız uğrunda gencecik kardeşlerimizi kara toprağın kucağına teslim ederken, kimi hususlarda, bilen insanların sessiz ve çaresiz kalmasını anlamak ve anlamlandırmak çok yersizdir. Bu itibarladır ki konuşuyoruz ve söylüyoruz. Yoksa bana ne deyip geçersek, sonradan söyleyecek sözümüz kalmaz. Söyleyecek sözünüz hep olsun sevgili okurlar.
Geçen haftaki yazımla ilgili olarak, gazetemizin web sitesine, ilk defa bu kadar çok yorum geldi. Yorumlarıyla, ilgi ve alakalarıyla şahsımı onurlandıran tüm okurlara şükranlarımı sunuyorum, eleştirilere de saygım var. Her zaman söylediğim gibi amacımız üzüm yemektir, bağcıyla işimiz de vaktimiz de yok, harcayacak enerjimiz de yok.
Birkaç ay önce söz konusu ilçemizde kimi işyerlerinin o ilçemize hiç yakışmadığı ile ilgili bir yazı kaleme almıştım. Ve o yazımdan birkaç ay sonra işyerlerinin yerle bir olduğunu gördüm. Demek ki yanlış bir yorumda bulunmamışız. Söylediğimiz, Malumun ilamından başka bir şey değilmiş.
Ve benim bu paylaşımlarım da sadece bir şehrimizin insanının faydasına sunuluyor değil. Hem web sitesi olarak, hem yerel basındaki diğer gazeteler olarak birçok il ve ilçemizdeki geniş bir insan topluluğuna hitap ediyoruz.
Kimi yorum yapan okurlarım, kendilerini sadece bir ilçeyle sınırlandırıyor olabilir belki ama bu kardeşiniz, o okuru da onun gibi olan onlarca ilçemizdeki güzide insanımızı da, üç yıldır her salı köşe yazılarıyla unutmayan bir insandır. Ve bu işten hiçbir maddi kazanç sağlamamaktadır. Ve hiçbir zaman da kişilerle uğraşacak kadar basit bir adam olmadım.
Sevgili okurlarımla olan paylaşımlarımın yaz tatilinde de devam edeceğini duyurmak isterim. Her şeyin gönlünüzce olmasını ve güzel olmasını dilerim. Kalın sağlıcakla.