Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün "Toplum 2024 Türkiye Toplumsal Eğilimler Araştırması" raporu gelir adaletsizliğine dikkat çekiyor.
Ayrıca ekonomiyle bağlantılı sorunların toplumsal huzursuzluğun başlıca nedeni olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Rapora göre, halkın %54,1’i ekonomi, %27,9’u ise enflasyon, hayat pahalılığı ve zamları ülkenin en acil çözülmesi gereken sorunları arasında görüyor.
Bu veriler, Türkiye’nin ekonomik anlamda ciddi bir eşik noktasında olduğunu gösteriyor.
Ancak bu tablonun bir yönü daha var. Gelir dağılımındaki eşitsizlik.
Türkiye’deki ekonomik zorluklar, sadece piyasa dinamiklerinden değil, aynı zamanda gelir adaletsizliğinin giderek derinleşmesinden kaynaklanıyor.
Zengin ve fakir arasındaki uçurumun hızla büyümesi, toplumu yalnızca ekonomik açıdan değil, sosyal açıdan da kırılgan bir hale getiriyor.
Bu eşitsizlik yalnızca yoksul kesimi değil, zengin kesimi de olumsuz etkiliyor.
Gelir adaletsizliği, sosyal adaletsizliği de beraberinde getiriyor.
Eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlere erişimdeki farklılıklar, toplumun alt ve üst sınıfları arasındaki mesafeyi daha da açıyor.
Artan yoksulluk, sosyal huzursuzlukları tetiklemekle kalmıyor; aynı zamanda toplumsal dayanışma duygusunu da zayıflatıyor.
Sokakta, iş yerinde ve hatta aile içinde daha fazla çatışma yaşanması, bu toplumsal cinnet hali için zemin hazırlıyor.
Bu durumdan kurtulmanın yolu ise kapsayıcı ve sürdürülebilir ekonomik politikalar.
Zengin ile fakir arasındaki uçurumun kapatılması, orta sınıfın güçlendirilmesi ve sosyal yardımların artırılması, toplumsal dengeyi sağlamak için öncelikli görünüyor.
Dünya Bankası’nın küresel çözüm önerileri, Türkiye’nin de bu krizi aşmasına yardımcı olabilir.
Ancak; Türkiye’nin kendine özgü koşulları göz önünde bulundurularak, daha derinlemesine ve planlı bir yaklaşıma ihtiyaç var.
Türkiye’nin toplumsal huzurunu yeniden tesis etmesi için ekonomiyi ve gelir dağılımını dengelemesi şart.
Aksi halde, toplumsal cinnet ve sosyal kırılganlık derinleşecek, bu da ülkenin geleceğine dair umutları daha da zayıflatacaktır.
Sadece kararlı adımlarla, kapsayıcı politikalar hayata geçirilirse, ekonomik sorunlar çözülmekle kalmaz; aynı zamanda toplumun birlik ve dayanışma ruhu da yeniden canlanır.
Unutulmamalıdır ki adalet, bir toplumun en sağlam temelidir.
Bu temelin sarsılması, yalnızca yoksulları değil, herkesi etkiler.
Dolayısıyla, gelir eşitsizliğine karşı alınacak her önlem, sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal bir yatırım olacaktır.