Gerçekleri konuşmak her kişinin değil, er kişinin işidir. O nedenle de herkes gerçekleri yazıp çizemez. Güç dengesine göre hareket edenler unutmasınlar ki en büyük güç, yerleri ve gökleri yaradan Yüce Rabbimizin gücüdür. Bu ülkede nice güçlüler gördük sonları hüzünle bitti. Çok değil daha beş on yıl öncesine kadar şehrin sahibi olduklarını düşünerek istedikleri yazılmadığı zaman anında ‘Yoksa sen cemaat düşmanı mısın?’ deyip insanları tehdit edenler şimdi kaçacak delik aramaktalar. Biz de bu konuları gündemimize alınca adeta kudururcasına saldırıya geçiyorlar ama unutmasınlar ki gerçekler gün gelir sahibini acıtır. Sahte güç sahipleri ellerindeki o sahte gücü kaybettiklerinde kaçacak delik ararlar. Son yazdığım köşe yazımla ilgili bazı zavallı FETÖ’cülerin canları çok sıkılmış olacak ki yorumlarında bizi gülerek izlediklerini söylüyorlar. Bu arkadaşlara tavsiyem; bize değil kendi acınacak hallerine gülmeleridir. Hem bu fani dünyada hem de gerçek dünyada yaptıklarının hesabını çok ağır ödeyecekler.
Bu sahtekârlar 15 Temmuz’dan önce Atatürk’ün adını ağızlarına almak bir yana şu meşhur Türkçe olimpiyatlarında peygamber efendimizi kamyonetin arkasına bindirecek kadar kendilerini kaybetmişlerdi. O kadar önemli gördükleri Türkçe olimpiyatlarında, Türkçe'ye verdiği önem nedeniyle soyadını Kemal'den Kamal'a çeviren Atatürk'ü anmayan bu cemaatin 15 Temmuz’dan sonra Atatürkçü kesilmeleri ne kadar sahtekâr olduklarının açık ve net delilidir. Merhum Erbakan Hoca, “Atatürk sağ olsaydı Refah Partisine oy verirdi.” diyordu ya şimdi ben de diyorum ki, ‘Atatürk sağ olsaydı bu sahtekârları İstiklal Mahkemelerinde yargılatıp, pek çoğunu astırırdı.’ Bunu derken İstiklal Mahkemelerinin her astığı doğruydu demek istemiyorum. Atatürk asla siyonizmin, dış mihrakların ülkemizi yönetmesine izin vermediği gibi bırakın İngiliz - Fransız mandasını kabullenmeyi, Osmanlı topraklarının tamamını Osmanlı’ya bırakacak anlaşmayı vaat eden Amerikan mandasını dahi kabul etmedi. Bu ülkenin tek kurtuluşunun ulusal egemenlik ve bağımsızlık olduğunu, ülke topraklarının bölünmez bütünlüğünü ve Mîsâk-ı Millînin olmazsa olmazı olduğunu dünyaya haykırmıştır. Bunlar gibi liderlerini ABD’ye teslim edip oradan ülkemizi karıştırmasına asla izin vermemiştir.
Son günlerde Enver Paşa, Çerkez Ethem ve Nutuk’u okuyorum. Herkesin okumasını da tavsiye ediyorum ama tek taraflı değil her iki tarafın yazdığı kitapları da okuyup ona göre kıyaslama yaparak değerlendirmek en doğru olanıdır. Biz muhafazakâr kesim olarak sürekli tek taraflı okuduk ve bu çerçevede şartlandık. Karşı taraf da aynı şekilde tek taraflı okuyup şartlandılar. Oysaki her iki tarafın da tarafsız olabilmesi adına her siyasi görüşteki tarihçilerin okunup sağlıklı karar verilmesi gerekirdi ama maalesef bugüne kadar böyle olmadı. Enver Paşa’yı bir kesim vatan haini ilan ederken bir kesim vatanperver ve iyi bir asker olarak Kafkasya’da şehit olmuş bir şahsiyet diye biliyor. Aynı şekilde Çerkez Ethem, kimilerine göre kahraman kimilerine göre Yunanlılarla iş birliği yapmış bir vatan haini olarak tanınıyor. Bana göre Çerkez Ethem iyi bir asker ama siyaseti ve yöneticiliği bilmeyen maceraperest bir insan. Çerkez Ethem, Kurtuluş Savaşında çok büyük hizmetleri olmuş, Aydın, Afyon, İzmir bölgelerinde çok mücadeleler vermiş ama devlet kurulup da ulusal ordu oluştuğunda rütbesi olmadığından istediği makamı alamadığından restini çekip giden bir uçbeyi.
Atatürk, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışından Türkiye Cumhuriyeti’ni kurma aşamasını çok güzel yönetmiş, çok zorluklar çekerek ülkeyi kurmuş bir lider. Şayet o duruşu olmasaydı bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti olamazdı. Bugün Suriye’nin, Irak’ın durumu neyse aynı şekilde bir Türkiye olacağından en ufak bir şüpheniz olmasın. Ama yaptığı devrimlerle ilgili inanan kesimin ciddi tepkisini almış bir devlet adamı olduğunu da belirtmek tarihi gerçeklerin yazılmasında bir hakikattir. Bu olayları değerlendirirken müspet ve menfi yanlarını yazmak zorundayız. Hepimizin müspet tarafı da var menfi tarafı da var, bu gerçeği görmezlikten gelirsek hakikati göremeyiz.
FETÖ konusunda da şunun altını çizmeden geçemeyeceğim; bu teşkilat ilk kurulduğunda Allah, kitap, sünnet diyerek yola çıkmıştır. Yıllarca bu stratejiyle öğrenci yetiştirdiler ama 2000’li yıllara gelindiğinde örgütün asıl amacının ne olduğu ortaya çıkmaya başladı. O güne kadar Merhum Erbakan hariç herkes samimiyetlerine inandı, ben dahi Fethullah Gülen’in vaazlarını samimi bulduğumu söylersem abartmış olmam. Ama şu da bir gerçek ki bu cemaat bize hiçbir zaman yanaşmadı, tek nedeni de Erbakancı ve Milli Görüş çizgisinde olmamızdı. Bu da ne kadar art niyetli olduklarının delilidir. Geçmişte bu cemaatten olup da hükmedenler şimdi, ‘Allah’ım bir çıkış yolu ver’ diye dua ediyorsalar unutmasınlar ki geçmişte de zulmettikleri insanlar aynı duayı yapıyorlardı. Rabbim bu zihniyetteki insanlara fırsat vermesin diyerek sözlerime son veriyorum, kalın sağlıcakla.