Bugün Cumhuriyet Bayramı, son günlerde en yoğun konuşulan konuların başında andımız konusu olunca Cumhuriyet Bayramı ve andımız konusunu da içerisine alan tarihi gerçeklerle yüzleşmemiz gerektiğini düşünerek bugünkü yazımı bu konuya ayırdım. Öncelikli olarak şunu belirtmek isterim ki inancımız ölmüşlerimizi hayırla yâd etmemizi emretmektedir. Bu toprakları bizlere bırakan Atalarımızın tamamını rahmetle yâd ederek sözlerime başlamak istiyorum. Alpaslan’dan Ertuğrul Gazi’ye, Osman Gazi’den Orhan Gazi’ye, sultan Murad Hüdâvendigâr’dan Fatih Sultan Mehmet’e Abdülhamit Han’dan, Atatürk’e Menderes’ten, Özal’a ve Erbakan’a kadar tüm geçmişlerimizi hayırla yâd ederek Cenab-ı Hak’tan Rahmet diliyorum. Bu insanları bize tanıtan resmi tarihçilerin büyük bir kısmı maalesef tarihin gerçeklerini değil de kendilerine verilen talimatlar doğrultusunda tanıttılar. İlkokuldan Üniversiteye kadar okuduğumuz tarih, devrim tarihi, Cumhuriyet ve Atatürk’le ilgili kitapların büyük bir bölümü tarihi hakikatleri tek taraflı yazıp bize sundukları için olaylara hakikat gözlüğü ile bakamaz olduk.
Kimilerine göre Abdülhamit han ‘Kızıl Sultan’ kimilerine göre ‘Cennetmekân’ kimilerine göre Sultan Vahdettin ‘vatan haini’ kimilerine göre gerçek bir ‘vatanperver Devlet adamı’, kimilerine göre Atatürk ‘dinsiz’ kimilerine göre Atatürk en büyük ‘Müslüman’, kimilerine göre Atatürk’ü Samsun’a Vahdettin gönderdi, kimilerine göre Atatürk Samsun’a kaçarak geldi. Bir de son günlerde İlber Ortaylı’nın ‘Atatürk’ün Samsun’a çıkması yanlıştı’ hezeyanı ortaya çıktı ki o tam bir fecaat. Konumuz o olmadığından o konuya girmek istemiyorum. Ancak toplum olarak tarihi gerçeklerle yüzleşmek zorunda olduğumuz bir gerçek. Bunun için de öncelikli olarak bu iş Devlete düşmektedir, bugüne kadar okullarımızda okutulan tarih kitaplarında yazan konuların pek çoğunun yanlış olduğunu gelecek nesillerimize öğretmek zorundayız. Sultan Abdülhamit Han da bu toplumun Atası, Atatürk de atası, Sultan Vahdettin de Atası, Alparslan da Atası, sizin anlayacağınız ta Malazgirt’ten bu güne kadar bu topraklarda emeği geçmiş tüm Atalarımızın müspet ve menfi her yönünü bu topluma tanıtmak zorundayız.
Örneğin Resmi Tarih kitaplarımızda Timur’un Yıldırım Bayezid’i esir alması sonrasında Yıldırım Bayezid’in parmağındaki yüzüğünde bulundurduğu zehiri içip intihar ettiği yazılıdır ki bu külliyen yalan. Joseph Von Hammer’ın Büyük Osmanlı Tarihi’nde olayın gerçeği anlatılmaktadır ki orada Yıldırım Bayezid’in esir kaldıktan sonra bir yıl Timur’un esaretinde yaşadığını, çocuklarının onu kurtarmak için birçok defa kanallar kazarak ona ulaşmaya çalıştıklarını ama olayın ortaya çıkmasıyla mümkün olmadığını, daha sonra hastalanarak öldüğü yazılıdır. Resmi tarihi yazanlardan birisi de Cemal Kutay’dır. Bu adam isyancı Kürt aşiretlerinden Bedirhan aşiretinin lideri Bedirhan Bey’in oğullarından Tahir Muhlis Kutay’ın oğludur. Kürtlerin yezidi kolundan olan Bedirhan aşireti Osmanlı’ya karşı sürekli isyan çıkaran ve sorun yaşatan bir aşirettir. Cemal Kutay 1909’da Konya’da doğmuştur, ilk zamanlarda gazetecilik yapmıştır, daha sonra 183 adet kitap yazmıştır ama ilim namusuna sahip ilim adamları tarafından şiddetle tenkit edildi. Yazdığı kitapların tamamını talimatla resmi tarih olarak yazmıştır. Yazdıklarının hilaf-ı hakikat olduğuna en büyük delil de dedesi çıkardığı isyandan dolayı teslim alınarak İstanbul’a getirildiği halde Padişahın davetiyle getirildiğini yazmasıdır. Aynı şekilde dedesinin Girit Valisi olduğunu ve hacca gittiğini orada öldüğünü yazması tamamen hilaf-ı hakikattir. Dedesi hiçbir zaman Girit Valiliği yapmadığı gibi mezarı da Şam’da olduğu delillerle ortaya konmuştur.
Resmi tarihimizi yazan Cemal Kutay ve onun gibilerinin tarafından yazılmış olması ülkemiz adına üzülecek bir durumdur. Altı, yedi asır Dünyaya hükmetmiş bir Cihan imparatorluğunun devamı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tarihi geçmişini hakikatlerden uzak yazmak bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüklerden birisi olduğunu unutmayalım. Yıldırım Bayezid’in hatalarını da yazalım, Abdülhamit Han’ın hatalarını da yazalım Atatürk’ün de hatalarını yazalım ama sevaplarını da yazmayı ihmal etmeyelim. Neticede bunların hepsi insan ve etten kemikten yaratılmışlardır. Cumhuriyet bu ülke için en güzel yönetim biçimidir buna kimsenin itirazı olamaz ama Kuran okumanın yasaklanmasından tutun da batılının şapkasını mecbur kılan kanunlardan kılık kıyafet kanunlarına dek yapılan hataları da yazmadan geçmenin gerçeklerle yüzleşmekten çok uzak olduğunu unutmayalım. İngilizler Çanakkale savaşlarını topluma açıp okutuyorlar ama Atatürk’ün hatıralarının açılmasına izin vermiyorlar, açın bakalım ne demiş, ne dememiş, aynı şekilde Latife hanımın da hatıraları açılsın okusun bu toplum. Bu tarihi gerçekleri okumadan andımızı okusak ne okumasak ne olur? Özetle gerçeklerle yüzleşmekten korkmayalım diyerek sözlerime son veriyorum, kalın sağlıcakla.