Gezi Parkı olayları hakkında yazmadığım için , bazı arkadaşlarımca eleştirildim.Konuya girmememin sebebi basitti aslında.Kimseye verebileceğim bir şey olmadığı için fikirlerimi kendime sakladım.
Kimseye verebileceğim bir şey yok.Çünkü , hükümet destekçileri de , eylemciler de olaya tek pencereden bakıyor.Her iki taraf da karşısındakinin haklı olabileceği ihtimalini göz önünde bulundurmuyor.
Başbakan ''yıkarım'' derken , eylemciler ''yıktırmayız' diyor. Ülke kutuplaşmaya doğru götürülüyor. Ve basın bu kutuplaşma oyununun değirmenine su taşıyor. Bu kutuplaşmanın içinde yer almak istemediğim için konuya girmedim.
Siz değerli okurlarıma faydası olması dileği ile yazılı ve görsel habercilik hakkında kıt olan bilgimi paylaşmak istiyorum.
Siz siz olun gazetelerde okuduklarınıza , televizyonlarda seyrettiklerinize kayıtsız şartsız inanmayın.
Hemen hemen hiçbir gazete ya da televizyon bağımsız değildir.Buna yazarlar da dahil. Büyük çoğunluğunun hükümete , herhangi bir holdinge , ya da muhalefete bağlılıkları vardır. Ve sakın düşünmeyin ki , fikir özgürlüğüdür , bunun sebebi.Tamamen ticaret özgürlüğüdür.
Gazeteler ve televizyonlar nihayetinde ticari kuruluşlardır. Ve amaçları kar etmektir.Gelirlerini reklamlardan sağlayan bu kuruluşlar çoğu zaman haberlerini reklam verenlerin tercihi doğrultusunda yaparlar.Yazarları için , sosyal medyanın altın çağını yaşadığı günümüzde fikirlerini milyonlara ulaştırmak zor değildir.Fakat sosyal medya kimseye ücret ödemez.Bu şekilde fikirlerinizi milyonlara ulaştırabilirsiniz.Ama aynı zamanda aç kalırsınız.Fikirlerine çok değer verdiğiniz köşe yazarlarının, günün şartlarına göre yazmasının nedeni , işsiz kalma korkusundan öte bir şey değildir.
Gezi olaylarının başladığı günden bu yana bazı yayın kuruluşları konuya hiç yer vermezken , bazıları konuyu abartma yoluna gitmiştir.Aynı olayı birilerinin örtme çabalarına karşılık diğerleri daha da alevlendirme yolunu seçmişlerdir.Halkı doğru bilgilendirmeyi değil , ticari çıkarlarını ön planda tutmuşlardır.
Bilgi kirliliğinin üst seviyede olduğu bir dönem yaşıyoruz. 11 Haziran sabahı polis , Taksim Meydanında ve Atatürk Kültür Merkezi' nde bulunan pankart ve resimleri kaldırmak için operasyon düzenledi.Pankart ve resimler indirildi.
Aynı gün Türkiye ' nin en çok okunan iki haber sitesinde de bu haber yer aldı.Sözcü ve Haber 7. Olay tek , doğrusu tek.Beklentimiz aynı haberin aynı şekilde verilmiş olması idi.Peki öyle mi , oldu ? Tabi ki hayır.Vatandaşların doğru bilgilenmesini sağlayacağını düşündüğümüz yayın organları haberi tamamen farklı şekilde verdi.Bilgi alma hakkınızı hiçe saydılar. Kendi dünya görüşlerine göre çarpıtılarak verildi haber.
Haber , Sözcü gazetesinin internet sitesinde , polis AKM çatısında bulunan tüm örgüt flamalarını kaldırırken ,Türk Bayrağı ve Atatürk posterini bıraktı.AKM ' de sadece Türk Bayrağı ve Atatürk posteri asılı duruyor , şeklinde verdi.
Oysa aynı haber , Haber 7 ' nin sitesinde , polis AKM çatısında bulunan örgüt flamalarını kaldırdı.Ve AKM' ye Türk Bayrağı astı ,şeklinde verildi.
Çok basit bir sorunun doğru cevabını gazetelerden alma şansınız sıfır.Cevap , Sözcü okuyucuları için , Atatürk posteri ve Türk Bayrağı zaten oradaydı.Haber 7 okuyucuları için orada Atatürk posteri ve Türk bayrağı yoktu.Polis astı.Doğru hangisi ? Aynı fotoğraf karesi , aynı kamera görüntüsü , iki ayrı haber.
Sadece bu haberin bile çarpıtılarak verilmesinden hepimizin alması gereken dersler var. Siyasiler, yazılı ve görsel basın aracılığı ile bizleri uçlara çekip , kutuplaştırmaya çalışıyor. Bir kerelik olsun bu oyuna gelmeyelim.Kendimizi ait hissettiğimiz tarafı , hükümet ya da eylemciler , sonuna kadar savunalım. Ama siyasilerin yaptığı gibi , birbirimizi ötekileştirmeden ve birbirimize hakaret etmeden.
Kutuplaşma gazına gelerek ,gerçek hayatta ya da sosyal paylaşım sitelerinde arkadaşlıklarını sonlandıran bir çok insan var. Belki duymamış olabilirler.Atlar tepişir , arada eşekler ölür.