İslam dini, toplumun huzurunu ve bireylerin haklarını korumak amacıyla iftira ve gıybet gibi davranışları kesin olarak yasaklamıştır. Bu tür eylemler, sosyal ilişkileri zedeleyerek ahlaki zafiyete yol açar ve temel hakları ihlal eder. Gıybet; bir kişinin arkasından, duyduğunda hoşlanmayacağı şekilde konuşmak, onun kusurlarını veya olumsuz özelliklerini başkalarına anlatmaktır.
İftira; bir kişiye işlemediği bir suçu veya davranışı isnat etmek, ona yalan söylemek veya asılsız iddialarda bulunmaktır. Gıybet ve iftira; İslam'da büyük günahlar arasında sayılır. Allah Teâlâ, bu tür davranışları yasaklamış ve bunlardan kaçınılmasını emretmiştir. Gıybet eden veya iftira atan kişi, tövbe etmediği takdirde ahirette cezalandırılacaktır.
İslam dini, bireyler arasındaki ilişkilerin temelinde ahlaki kuralları ve birbirine saygıyı teşvik eder. Bu bağlamda, iftira ve gıybet; İslam ahlakında ağır birer suç olarak değerlendirilir ve yasaklanmıştır. Hucurat suresi 12.ayette Yüce Allah; "Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını araştırmayın. Birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. Biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O hâlde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir" buyurmaktadır.
Bu ayette gıybetin, ölmüş bir kardeşin etini yemek gibi çirkin ve tiksindirici bir davranışa benzetilmesi, İslam’ın bu suçu ne kadar ağır gördüğünün bir göstergesidir. Başka bir fiille mukayese edilemeyecek kadar ağır bir vebal içermektedir. Onursal tul hakkı ihlâli olduğu için de kardeşin ölü etiyle tarifi yapılmıştır. Bu tarif, fiilin ağırlığını ve kötülüğünün derecesini ifade etmek içindir.
İslam’da gıybet ve iftira, bireyin hem Allah’a hem de kul hakkına zarar veren davranışlar olarak görülür. Her iki durumda da bireyin, diğer bir insanın hakkına girmesi söz konusudur. Gıybet eden veya iftira atan kimse, sadece Allah’a karşı değil, aynı zamanda topluma ve mağdura karşı da sorumludur. Bu, kıyamet günü hem Allah’a karşı hem de hakkında konuşulan kişiye karşı hesap verileceği anlamına gelir.
.Birçok İslam âliminin görüşüne göre, gıybetten veya iftiradan tövbe etmek sadece Allah’tan af dilemeyi değil, aynı zamanda hakkına girilen kişiden de helallik istemeyi gerektirir. Aksi takdirde bu günahın tamamen silinmesi zor olacaktır. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Kim bir kardeşine iftira atmışsa, ona söylemeden ve onun hakkını ödemeden asla cennete giremeyecektir."
Kul hakkına önem veren bir dinde, bireylerin birbirine saygı ve sevgiyle yaklaşması, dilini ve davranışlarını kontrol etmesi büyük bir sorumluluktur. Gıybet, iftira, dedikodu gibi fiiller insanlar arası ilişkilerin bozulmasına, sevgi bağlarının kopmasına, toplumda kargaşanın ve düşmanlıkların oluşmasına, ilerleyen süreçlerde de göz yaşı ve kanla sonuçlanacak bir takım müessif hadiselerin meydana gelmesine neden olacaktır.
Toplumsal sorunların ve bireysel kavgaların çoğunlukla iftira, gıybet gibi fiiller nedeniyle çıktığı bilinmektedir. İnsanlar bazen de kıskandıkları kimselere karşı gizlenmiş tepkilerini ve oluşmuş kinlerini iftira atarak, gıybet yaparak gerçekleştirerek kendilerini tatmin yoluna gitmektedirler. Bilerek işlenen bu günahlar, günahı işleyeni dünya ve ahirette hüsrana sürükleyen eylemlerdir.
Bu olumsuz fiillerin Müslümanlar arasında oluşmasının bir izahı yoktur. Yaratan tarafından Kurana konu edilerek tarifi yapılan ve haram olduğu bilinen böylesi haramların bilerek işlenmesi imanın zayıflığının göstergesidir. Gıybet söz konusu olduğunda, sahtekar insanların bu kavramların arkasına sığındıkları da görülmektedir.
Topluma ve bireylere zarar veren insanların, o toplumda tanınmasını sağlayacak tarifler ve sözler gıybet değildir. Aksine onların tanınmasını sağlamak bir sorumluluktur. Bu sorumluluk yerine getirilerek; hem toplum o gibi sahtekarlardan korunmakta hem de o kişilerin günah işlemeleri de engellenmektedir.